En son konular
Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi
Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 2 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 2 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap
Arama
Cezbe Nedir?
1 sayfadaki 1 sayfası
Cezbe Nedir?
Sözlükte "çekmek" anlamına gelen cezbe, tasavvufta ise "Hakk'ın kulu kendine çekmesi ve aniden huzuruna yükseltmesi", demektir.
Bazı İslam büyükleri şöyle derler: "Cezbe bir ikramı ilahidir."
Bu ilahi ikrama sahib olan kul, Rabb'inin rızasını ve yakınlığını daha çabuk kazanır. Şöyle ki; cezbe kulda bir muhabbet ve aşk ateşi meydana getirir. Bu aşk ateşi sayesinde insan Allah'tan gayrı herşeyi unutur. Kendinden geçerek istiğrak haline düşer. Yani cezbe, ruhun Allah'a çekilmesi ve bu sebeble vuku bulan nefsin ıslahı ve kalbin tasfiyesinde manevi bir ilaçtır.
Şah-ı Nakşıbend (k.s.) şöyle buyuruyor: "Bizim yolumuz cezbe ve sohbet yoludur. Biz müridleri cezbe ile terbiye ederiz. Yolumuzun evveli cezbe, ahiri ise kalb huzuru, sekinet ve vakardır. Yolumuzun başlangıcında müntesiblerde vuku bulan cezbe hali, onları dünya muhabbetinden koparır ve feyz alır bir şekilde kalbin Rabb'ine yönelmesine vesile olur."
Bir kalb ki; cilalanıp feyiz alır hale gelirse o zaman nefs ıslah olma yoluna girmiş demektir.
Bu yol cezbe ile başlar, rabıta ve zikir ile devam eder. Şah-ı Nakşıbend (k.s.) buyurur:
"Rahman'dan gelen bir cezbe ile yapılan amel, ins ve cinnin (aşksız ve hususuz) ameline denk olur."
AYETLERDE CEZBE
1- "Muhakkak mü'minler o kimselerdir ki, Allah'ı zikrettikleri zaman kalpleri titrer." (Enfal.2)
2- "Onlar ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer." (Hac, 35)
3- "Rab'lerinden korkanların, ondan (bu kitaptan) derileri ürperir. (Ondaki müjde ve tehdidi duyunca tüyleri diken diken olur, sonra Allah'ın feyzi içlerine dolar, huzura ererler), derileri ve kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar."(Zümer, 23)
Elmalılı Tefsirinde CEZBE
Allah Teala şöyle buyuruyor:
" Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmağa gelip de Rabb'i onunla konuşunca:
"Rabb'im bana kendini göster, sana bakayım! dedi. Rabb'i buyurdu ki: Sen beni göremezsin; fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni göreceksin!" Rabb'i dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Aydınca: Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim" dedi. (Araf, 143),
Elmalılı Hamdi Yazır "Hak Dini Kur'an Dili" adlı tefsirinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der:
"Rabb'i Hz. Musa'yı (a.s) doğrudan doğruya fakat perde arkasından kelamıyla mutlu edince bu kelamın şevk ve neşesiyle
Allah'ı (c.c.) görme arzusu onda uyandı ve galeyena gelerek "Ey Rabbim bana göster kendini, bakıp göreyim seni", dedi. Yani perdeyi kaldır bana bizzat tecelli et de didarı-m göreyim diye yalvardı.
Bunun üzerine Allah Zatındaki bütün azamet ve kudreti ile değil, emir ve iradesinden bir parçasının dağa çarpması ile dağ dümdüz oluverdi ve Musa (a.s) baygın düştü." (Hak Dini Kur'an Dili, Cild 4, sn. 129)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN ŞAHSINDA CEZBE
Peygamber Efendimizin şahsında cezbenin başlangıcı, Hira dağındaki mağarada itikaf yaptığı günlere rastlar. Peygamber Efendimiz o sıralarda her sene belirli bir ayda, yanına bir miktar azık alarak bu mağarada inzivaya çekilirdi. Her yıl tekrarlanan bu ibadet zinciri içerisinde 40 yaşına bastığı yıl, yine Hira dağındaki mağarasında ibadet yaptığı sırada, aniden Cebrail (a.s) kendine göründü. Cebrail (a.s) Peygamber Efendimize yaklaşarak: "Oku" dedi. Peygamber Efendimiz de : "Ben okuma bilmem!", cevabını verdi. Bu üç defa tekrarlandı. Üçüncü defada Cebrail (a.s) Peygamber Efendimizi iyice kucaklayıp sıkarak "Yaratan Rabb'inin adıyla oku..." dedi. O da okudu. Bu kucaklaşma neticesinde Cebrail (a.s) ile Peygamber Efendimiz arasında manevi bir etkileşim oldu, titremeye başladı ve bundan dolayı müşrikler O'na saralı, hasta gibi yakışıksız sözler söylemişlerdi.
Burada Peygamber Efendimizin titremesi vecd ve istiğrak halinden dolayıdır. Demek ki bunlar Hz. Peygamber'in (s.a) ruhi hayatında mevcuttur.
Sevgili Peygamberimiz Kur'an'ı okunurken duyduklarında kendilerinden geçer, vecde gelirlerdi. Konu ile ilgili olarak rivayetlerin biri şöyledir:
Rasül-i Ekrem (s.a) şöyle buyurmaktadır:: "Hud ve benzeri sûreler beni kocattı." (Tırmizî, Tefsir, 56) Bu hadis vecd'den haber vermektedir. Zira kocamak, hüzün ve korkudan gelir. Hüzün ve korku ise, vecd demektir. Rivayete göre: İbn Mesud (r.a.) Rasül-i Ekrem'e Nisa süresini okudu da:
"Her ümmetten peygamberlerini şahid getirdiğimiz zaman ve seni de o peygamberlerin sıdkına şahid getirdiğimiz zaman onların halleri nice olur?" (Nisa: 41) ayet-i celilesini okuduğu zaman, Rasül-i Ekrem'in gözleri yaş ile doldu ve: "Yeter" buyurdu. (Buhari, cihad, 7,Müslim, Salatu'l-Musafirin, 2)
ASR-I SAADETTE CEZBE
Sahabe ve Tabiin de Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini dinlerken vecd'e gelirlerdi. Bu hali yaşayan Sahabe ve Tabiin'den pek çok kimse vardır. Bu halde iken kimi sayha eder, kimi ağlar, kimi bayılır, hatta ölenler bile olurdu.
Rivayete göre: Zuhare b. Ebi Evfa Tabiin'in sikalarından idi. İmamlık yapar, Kur'an-ı rikkatle okurdu. Bir gün namaz kıldırırken: "Sur'a üfürüldüğü zaman" (müddesir, 8) ayet-i celilesini okuyunca öyle bir sayha etti ki, mihrabta iken hemen düşerek can verdi.
Hz. Ömer (r.a.), bir adamın: "Rabbının azabı elbette vakidir. Onu defedecek (hiç bir şey de) yoktur." (Tur, 7-8) ayet-i celilesini okuduğunu duyunca olduğu yerde düştü eve götürdüler, bir ay kadar hasta yattı.
İmam Ahmed b. Hanbel (r.a.) Hz. Ali 'den (r.a) şöyle rivayet eder:
"Ben, Zeyd ve kardeşim Cafer (r.anhum) Peygamber'in (a.s.) yanına gittik. Aleyhissalatü vesselam Zeyd'e (r.a.): "Sen benim kölem ve azadlımsın", dedi.
Bu iltifata mazhar olan Zeyd (r.a.) bir ayağının üzerinde dönüp durdu. Cafer'e de:
"Sen ahlaken ve fıtraten bana benzersin", dedi. O da raksa gelip bir ayak üzerinde dönüp durdu. Bana da:
"Sen bendensin", dedi. Ben de bir ayak üzerinde dönüp durdum.
Alıntı
Bazı İslam büyükleri şöyle derler: "Cezbe bir ikramı ilahidir."
Bu ilahi ikrama sahib olan kul, Rabb'inin rızasını ve yakınlığını daha çabuk kazanır. Şöyle ki; cezbe kulda bir muhabbet ve aşk ateşi meydana getirir. Bu aşk ateşi sayesinde insan Allah'tan gayrı herşeyi unutur. Kendinden geçerek istiğrak haline düşer. Yani cezbe, ruhun Allah'a çekilmesi ve bu sebeble vuku bulan nefsin ıslahı ve kalbin tasfiyesinde manevi bir ilaçtır.
Şah-ı Nakşıbend (k.s.) şöyle buyuruyor: "Bizim yolumuz cezbe ve sohbet yoludur. Biz müridleri cezbe ile terbiye ederiz. Yolumuzun evveli cezbe, ahiri ise kalb huzuru, sekinet ve vakardır. Yolumuzun başlangıcında müntesiblerde vuku bulan cezbe hali, onları dünya muhabbetinden koparır ve feyz alır bir şekilde kalbin Rabb'ine yönelmesine vesile olur."
Bir kalb ki; cilalanıp feyiz alır hale gelirse o zaman nefs ıslah olma yoluna girmiş demektir.
Bu yol cezbe ile başlar, rabıta ve zikir ile devam eder. Şah-ı Nakşıbend (k.s.) buyurur:
"Rahman'dan gelen bir cezbe ile yapılan amel, ins ve cinnin (aşksız ve hususuz) ameline denk olur."
AYETLERDE CEZBE
1- "Muhakkak mü'minler o kimselerdir ki, Allah'ı zikrettikleri zaman kalpleri titrer." (Enfal.2)
2- "Onlar ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer." (Hac, 35)
3- "Rab'lerinden korkanların, ondan (bu kitaptan) derileri ürperir. (Ondaki müjde ve tehdidi duyunca tüyleri diken diken olur, sonra Allah'ın feyzi içlerine dolar, huzura ererler), derileri ve kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar."(Zümer, 23)
Elmalılı Tefsirinde CEZBE
Allah Teala şöyle buyuruyor:
" Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmağa gelip de Rabb'i onunla konuşunca:
"Rabb'im bana kendini göster, sana bakayım! dedi. Rabb'i buyurdu ki: Sen beni göremezsin; fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni göreceksin!" Rabb'i dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Aydınca: Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim" dedi. (Araf, 143),
Elmalılı Hamdi Yazır "Hak Dini Kur'an Dili" adlı tefsirinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der:
"Rabb'i Hz. Musa'yı (a.s) doğrudan doğruya fakat perde arkasından kelamıyla mutlu edince bu kelamın şevk ve neşesiyle
Allah'ı (c.c.) görme arzusu onda uyandı ve galeyena gelerek "Ey Rabbim bana göster kendini, bakıp göreyim seni", dedi. Yani perdeyi kaldır bana bizzat tecelli et de didarı-m göreyim diye yalvardı.
Bunun üzerine Allah Zatındaki bütün azamet ve kudreti ile değil, emir ve iradesinden bir parçasının dağa çarpması ile dağ dümdüz oluverdi ve Musa (a.s) baygın düştü." (Hak Dini Kur'an Dili, Cild 4, sn. 129)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN ŞAHSINDA CEZBE
Peygamber Efendimizin şahsında cezbenin başlangıcı, Hira dağındaki mağarada itikaf yaptığı günlere rastlar. Peygamber Efendimiz o sıralarda her sene belirli bir ayda, yanına bir miktar azık alarak bu mağarada inzivaya çekilirdi. Her yıl tekrarlanan bu ibadet zinciri içerisinde 40 yaşına bastığı yıl, yine Hira dağındaki mağarasında ibadet yaptığı sırada, aniden Cebrail (a.s) kendine göründü. Cebrail (a.s) Peygamber Efendimize yaklaşarak: "Oku" dedi. Peygamber Efendimiz de : "Ben okuma bilmem!", cevabını verdi. Bu üç defa tekrarlandı. Üçüncü defada Cebrail (a.s) Peygamber Efendimizi iyice kucaklayıp sıkarak "Yaratan Rabb'inin adıyla oku..." dedi. O da okudu. Bu kucaklaşma neticesinde Cebrail (a.s) ile Peygamber Efendimiz arasında manevi bir etkileşim oldu, titremeye başladı ve bundan dolayı müşrikler O'na saralı, hasta gibi yakışıksız sözler söylemişlerdi.
Burada Peygamber Efendimizin titremesi vecd ve istiğrak halinden dolayıdır. Demek ki bunlar Hz. Peygamber'in (s.a) ruhi hayatında mevcuttur.
Sevgili Peygamberimiz Kur'an'ı okunurken duyduklarında kendilerinden geçer, vecde gelirlerdi. Konu ile ilgili olarak rivayetlerin biri şöyledir:
Rasül-i Ekrem (s.a) şöyle buyurmaktadır:: "Hud ve benzeri sûreler beni kocattı." (Tırmizî, Tefsir, 56) Bu hadis vecd'den haber vermektedir. Zira kocamak, hüzün ve korkudan gelir. Hüzün ve korku ise, vecd demektir. Rivayete göre: İbn Mesud (r.a.) Rasül-i Ekrem'e Nisa süresini okudu da:
"Her ümmetten peygamberlerini şahid getirdiğimiz zaman ve seni de o peygamberlerin sıdkına şahid getirdiğimiz zaman onların halleri nice olur?" (Nisa: 41) ayet-i celilesini okuduğu zaman, Rasül-i Ekrem'in gözleri yaş ile doldu ve: "Yeter" buyurdu. (Buhari, cihad, 7,Müslim, Salatu'l-Musafirin, 2)
ASR-I SAADETTE CEZBE
Sahabe ve Tabiin de Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini dinlerken vecd'e gelirlerdi. Bu hali yaşayan Sahabe ve Tabiin'den pek çok kimse vardır. Bu halde iken kimi sayha eder, kimi ağlar, kimi bayılır, hatta ölenler bile olurdu.
Rivayete göre: Zuhare b. Ebi Evfa Tabiin'in sikalarından idi. İmamlık yapar, Kur'an-ı rikkatle okurdu. Bir gün namaz kıldırırken: "Sur'a üfürüldüğü zaman" (müddesir, 8) ayet-i celilesini okuyunca öyle bir sayha etti ki, mihrabta iken hemen düşerek can verdi.
Hz. Ömer (r.a.), bir adamın: "Rabbının azabı elbette vakidir. Onu defedecek (hiç bir şey de) yoktur." (Tur, 7-8) ayet-i celilesini okuduğunu duyunca olduğu yerde düştü eve götürdüler, bir ay kadar hasta yattı.
İmam Ahmed b. Hanbel (r.a.) Hz. Ali 'den (r.a) şöyle rivayet eder:
"Ben, Zeyd ve kardeşim Cafer (r.anhum) Peygamber'in (a.s.) yanına gittik. Aleyhissalatü vesselam Zeyd'e (r.a.): "Sen benim kölem ve azadlımsın", dedi.
Bu iltifata mazhar olan Zeyd (r.a.) bir ayağının üzerinde dönüp durdu. Cafer'e de:
"Sen ahlaken ve fıtraten bana benzersin", dedi. O da raksa gelip bir ayak üzerinde dönüp durdu. Bana da:
"Sen bendensin", dedi. Ben de bir ayak üzerinde dönüp durdum.
Alıntı
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
Geri: Cezbe Nedir?
Müridler, Allah Teâlâ'yı zikrederken zaman zaman kendilerinden geçerler.Bunu sebebi ilâhî feyizlerin çokça gelmesidir.Vâridat da denilen bu ilâhî feyizler, müridi tesiri altına alınca onu sarar.Bu yüzden mürid, bağırır veya anlaşılmaz sözler söylemeye başlar.Bu sözler, müridin yaşadığı mânevî güzelliklerin kendi bedeninde, ruhunda, gönlünde ve kalbinde aksetmesidir.
Günümüzde bazı sûfîlerin cezbeye yakalanmaları, başkaları tarafından anlaşılmayabilir veya derviş kendisine yazık ediyor, diye görülebilir veyahut mürid aşırılığa kaçıyor, bu kadar günahla nasıl cezbeye tutuluyor şeklinde değerlendirilebilir.
Hiç şüphesiz sûfî, kâmil bir velî ise cezbesi haktır, doğrudur.Zira kamil velîlerde bu durum görülmüştür.Ancak onlar, gönüllerinde bunu bir zevk hali olarak kazanç değil, Allah yolunda bir vesile ve rahmanî bir hediye olarak görmüşlerdir.
Cezbe her an devam eden bir durum değildir.İnsanoğlu her ne kadar günahkâr olsa da zaman zaman Allah Teâlâ'nın rahmetini ve ilâhî feyizleri üzerine çekecek ibadetler de yapabilir.Allah'ın rızâsına uygun ameller işleyebilir.O zaman Allah Teâla da okuluna mükâfat verir.Nitekim Peygamber Edendimiz (s.a.v) sahâbe-i kirâma şöyle hitap etmiştir:
"Hiç şüphesiz sizler, öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, emrolunduğunuzun onda birini bırakırsanız imanınız tehlikeye girer.Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanlar, emrolunduğunun onda birini yerine getirseler imanlarını kurtaracaklardır." Tirmizî, Fiten, 79.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) hediste görüldüğü üzere, hayırlı bir amel işleyeni kurtulmuş olmakla müjdeliyor.Bu Asr-ı saâdet'ten bügüne kadar küfür ve şirkten kurtulmuş, İslâm ile şereflenmiş insanlar için büyük bir müjde ve şereftir.Özellikle bu zamanda!...
Sûfîler, dervişler Allah Teâlâ'yı anmak için bir araya gelmişler ve ilâhî feyizleri talep etmişler; ardından Allah'ın rahmeti inmiş ve mürid de bundan etkilenmiştir.
Bir mürdi düşünün!...
Kâmil bir velînin huzurunda Allah Teâlâ'nın ikram edeceği ilâhî feyiz ve bereketi istiyor...
Bir derviş düşünün!...
Günahtan kaçan samimi müslümanların arasına sadece Allah Teâlâ'yı zikretmek için katılıyor...
Bir mürdi düşünün!...
Allah'ın sevdiği kullarıyla her an beraber oluyor ve affedilmeyi bekliyor; hiç amelim yok, belki bu duruşum ve onlar arasına katılışım hayırlı bir amelim olur diyor...
Ne güzel... Ne mübarek... Ne mutlu ona!...
Bunlar geçmişte olmuştur, gelecekte deyaşanacaktır.
İşte büyük hadis imamı ve Nakşibendî yolunun büyük vellîlerinden Şeyh Nablusî Şerhu'l-Divan adlı eserinde şöyle diyor.
"Cezbe, yaşanan bir mânevî güzelliktir.Bazı zâhir ulemâsı bunu kabul etmese de cezbe haktır.Bazı zâhir âlimleri, kalbin mânevî hazzını yaşamıyorsa bu, yok anlamına gelmez.Çünkü cezbe, kalbin Allah Teâlâ korkusu ve sevgisinden meydana gelen huşûnun tesiridir."
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de şöyle buyurur:
"Allahım!Huşû hali olmayan bir kalbe sahip bulunmaktan sana sığınırım."
Müslim, Zikir, 73; Ebû Davud, Vitir, 32; Tirmizî, Daavât, 68; Nesâî, İstiâze, 13.
Hiç kuşkusuz, sûfîlerin cezbe esnasında bağırmaları da kalpte huşûnun olgunlaşması ve bu halin dışa yansımasıdır.Nitekim ağlama, bayılma, bağırma, yere yığılıp kalma, bazı sözler söyleme gibi durumlar sahâbe-i kirâm arasında da görülmüştür.Bunlar mânevî bir coşkudur.İlâhî feyizler ve mânevî ikramlar karşısında bir nevi sevinçtir.Bu sevinç anlatılmaz, ancak yaşanır.
alıntı
Günümüzde bazı sûfîlerin cezbeye yakalanmaları, başkaları tarafından anlaşılmayabilir veya derviş kendisine yazık ediyor, diye görülebilir veyahut mürid aşırılığa kaçıyor, bu kadar günahla nasıl cezbeye tutuluyor şeklinde değerlendirilebilir.
Hiç şüphesiz sûfî, kâmil bir velî ise cezbesi haktır, doğrudur.Zira kamil velîlerde bu durum görülmüştür.Ancak onlar, gönüllerinde bunu bir zevk hali olarak kazanç değil, Allah yolunda bir vesile ve rahmanî bir hediye olarak görmüşlerdir.
Cezbe her an devam eden bir durum değildir.İnsanoğlu her ne kadar günahkâr olsa da zaman zaman Allah Teâlâ'nın rahmetini ve ilâhî feyizleri üzerine çekecek ibadetler de yapabilir.Allah'ın rızâsına uygun ameller işleyebilir.O zaman Allah Teâla da okuluna mükâfat verir.Nitekim Peygamber Edendimiz (s.a.v) sahâbe-i kirâma şöyle hitap etmiştir:
"Hiç şüphesiz sizler, öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, emrolunduğunuzun onda birini bırakırsanız imanınız tehlikeye girer.Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanlar, emrolunduğunun onda birini yerine getirseler imanlarını kurtaracaklardır." Tirmizî, Fiten, 79.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) hediste görüldüğü üzere, hayırlı bir amel işleyeni kurtulmuş olmakla müjdeliyor.Bu Asr-ı saâdet'ten bügüne kadar küfür ve şirkten kurtulmuş, İslâm ile şereflenmiş insanlar için büyük bir müjde ve şereftir.Özellikle bu zamanda!...
Sûfîler, dervişler Allah Teâlâ'yı anmak için bir araya gelmişler ve ilâhî feyizleri talep etmişler; ardından Allah'ın rahmeti inmiş ve mürid de bundan etkilenmiştir.
Bir mürdi düşünün!...
Kâmil bir velînin huzurunda Allah Teâlâ'nın ikram edeceği ilâhî feyiz ve bereketi istiyor...
Bir derviş düşünün!...
Günahtan kaçan samimi müslümanların arasına sadece Allah Teâlâ'yı zikretmek için katılıyor...
Bir mürdi düşünün!...
Allah'ın sevdiği kullarıyla her an beraber oluyor ve affedilmeyi bekliyor; hiç amelim yok, belki bu duruşum ve onlar arasına katılışım hayırlı bir amelim olur diyor...
Ne güzel... Ne mübarek... Ne mutlu ona!...
Bunlar geçmişte olmuştur, gelecekte deyaşanacaktır.
İşte büyük hadis imamı ve Nakşibendî yolunun büyük vellîlerinden Şeyh Nablusî Şerhu'l-Divan adlı eserinde şöyle diyor.
"Cezbe, yaşanan bir mânevî güzelliktir.Bazı zâhir ulemâsı bunu kabul etmese de cezbe haktır.Bazı zâhir âlimleri, kalbin mânevî hazzını yaşamıyorsa bu, yok anlamına gelmez.Çünkü cezbe, kalbin Allah Teâlâ korkusu ve sevgisinden meydana gelen huşûnun tesiridir."
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de şöyle buyurur:
"Allahım!Huşû hali olmayan bir kalbe sahip bulunmaktan sana sığınırım."
Müslim, Zikir, 73; Ebû Davud, Vitir, 32; Tirmizî, Daavât, 68; Nesâî, İstiâze, 13.
Hiç kuşkusuz, sûfîlerin cezbe esnasında bağırmaları da kalpte huşûnun olgunlaşması ve bu halin dışa yansımasıdır.Nitekim ağlama, bayılma, bağırma, yere yığılıp kalma, bazı sözler söyleme gibi durumlar sahâbe-i kirâm arasında da görülmüştür.Bunlar mânevî bir coşkudur.İlâhî feyizler ve mânevî ikramlar karşısında bir nevi sevinçtir.Bu sevinç anlatılmaz, ancak yaşanır.
alıntı
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan
» HATME DUASI
Ptsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Perş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-
» ...AŞK...
Perş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-
» Kaside-i Nakşi
Çarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-
» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-
» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-
» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Çarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-
» O, Benim de Evlâdımdır
Çarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-
» TÖVBE etmek ne demektir???
Çarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-
» bizim SEVGİMİZ
Çarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Çarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-
» Yazık sana!..
Çarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-
» bu gün O'nun için bir şey yap!
Çarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-
» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Çarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-
» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-
» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-
» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Çarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-
» Kermese Davet!!!Essen´de
Paz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf