Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» "hizmet" ALLAH Için Olmalı
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyPtsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan

» HATME DUASI
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyPtsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-

» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyPerş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-

» ...AŞK...
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyPerş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-

» Kaside-i Nakşi
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-

» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-

» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-

» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-

» O, Benim de Evlâdımdır
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-

» TÖVBE etmek ne demektir???
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-

» bizim SEVGİMİZ
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-

» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-

» Yazık sana!..
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-

» bu gün O'nun için bir şey yap!
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-

» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-

» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-

» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-

» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-

» Kermese Davet!!!Essen´de
Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk EmptyPaz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf

Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi

Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir

Yok

[ Bütün listeye bak ]


Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap

Şifremi unuttum

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

:
AKTIVE-X-YÜKLE                               DJ-GIRISI                             NIK-AL

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:43 am

SELİM KALBE İLÂHİ LÜTUF: HAKİKİ AŞK

Aşkı anlatan sözleri, aşık olanlardan başka kim anlar?

Kalpte olan, kalpte yaşayan, fakat bütün iç ve dışı kuşatan, kendisi kuşatılamayan, harfsiz ve kelimesiz, aklın ötesinde bir dille konuşanı, hangi kelimeler tarif eder, tarif edebilir? İşimiz aşkı tarif değil.

Belki mecazî olanı, hakikisini tanımaya ipucu içindir. Ama o kadarı bile insanı, hayatı, hatta tarihi değiştirme gücüne sahipken, gerçek olanı, hakikisi nasıldır, neler yapar?

Söz hakiki aşktan açılınca ayık olanlar susar, susmalıdır “Siz onları görseydiniz deli derdiniz” sırrına hürmet gerekir Onu yalnızca ehli bilir, ehli anlar

Fakat hedefe varan her yol Din-i Mübin sokağından geçer, bunu biliyoruz. Gizli-açık şirkle, küfrle, isyanla malul olanların yolculuk iddiası bâtıl, aşıklık davası nefsin hilesidir.

Birlikte hatırlayalım: İlâhi rızanın, cennetin, Cemâl'in, seyr u sülûkun ve hakikî aşkın, cümle hayrın yolu birdir: Sahih iman ve salih amel..

Hayatı manalı olarak yaşayıp insana özgü kıymetlerle donatmak isteyenler, mütemadiyen “sevgi” milinin etrafında dönüp durmuşlardır. Çünkü insanı insan yapan hasletlerin başında sevgi gelir.

Sevgi, varlığın özü, sebebi ve birbirine bağlayan gücüdür. Cenab-ı Hak, kainatı, mevcudata olan muhabbetinden dolayı yaratmıştır.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Geri: Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:44 am

Muhabbetin Mihrabı Hz Peygamber sav'dir
Muhabbetin mihrabı Hz Muhammed sav Efendimiz'dir. O'na ve O'nunla Allah(cc)'a yönelmeyen sevgi, sevgi değildir. Sevilen şeyin ucunda ancak Allah(cc) ve Rasulü varsa, o sevgide bir kıymet ve derinlik vardır. Ruhu insanî semalara yükselten işte bu sevgidir. Bunun ötesindeki bütün muhabbetler ya bütünüyle nefsanîdir veya nefsin heva ve arzuları karışmıştır. Tamamen nefsani olan sevgiler, insanı aşağıların aşağısına indirmekten başka bir işe yaramazlar.

Sevgiden mahrum sîneler yüzlerce sene yaşasalar dahi, hakiki olgunluk adına bir adım yol alamazlar. Böyleleri kibir ve enaniyetin karanlık labirentlerinde dolaşıp durdukları için kimseyi sevemez, her şeye, herkese kuşkuyla bakmaktan kurtulamazlar Kin ve nefretle kavrulur, yapayalnız mahvolup giderler.


Allah(cc)'ı Seveni Sevmek

İnanmış her gönül, derinlemesine sevmeyi bin can ile arzu eder. Fakat çoğu kere buna muvaffak olamaz. Çünkü Allah(cc) ve Peygamber sevgisini tahsil etmek için “seviyorum” demek ya da kitaplardan sevgi okumak kâfi gelmez. Önce aşk boyasıyla boyayacak ustanın önüne varıp, mahviyetle yüzünü yere koymak gerekir Sonra da onu ölesiye sevmek…

Allah(cc)'ı seveni seven, Allah(cc)'ı sever. Bu bir kanundur. Ateşe atılan siyah kömür nasıl ateş rengini alırsa, Allah(cc) dostunun muhabbetiyle yanan gönül de sevgilisinin rengini alır. Onun sevdiğini, yani Allah(cc) ve Rasulü'nü aşk derecesinde sever. Mürşidini sevmeye başlayan her mürid, muhakkak eskisine nispetle Allah(cc) ve Rasulü'nü daha fazla sever. Mürşidine sevgisi ne kadar çoğalırsa Allah(cc) ve Rasulü'ne muhabbeti de o kadar çoğalır.

Şeyh Sadi Şirazî Hazretleri şöyle der:

"Kokusu olmayan kil, gül ile kalırsa gül kokar,
Hak aşıkları ile dostluk da bizi onun aşkına iletir."


Alemlerin Efendisi ise, yemin ederek şöyle buyurur:

“Allah(cc) Tealâ'nın en sevgili kulları,
Allah(cc)'ı kullarına, kulları da Allah(cc)'a sevdiren kişidir”

Benlikten geçip teslim olduktan sonra, Allahu Tealâ gönlü dostuna açar. Muhabbet nurları oluk oluk kalbe akmaya başlar. Kur'an-ı Keritm'de “İman edip salih amel işleyenler var ya; Rahman (olan Allah(cc)) onları sevdirecektir” (Meryem, 96) buyrularak, bu hakikate işaret edilmektedir. Hadis-i Şerifte belirtildiği üzere, Allahu Tealâ, gök ehline filan kulunu sevdiğini söyler ve onların da sevmelerini ister. Gök ehli melekler Allah(cc)'ın sevdiği zatı sevince, yer ehli insanlar da onu sever ve ona yönelirler. (Buharî)

Asıl olarak evliyâyı bizlere sevdiren şey, Allah(cc)'ın kemalinden onlara yansıyan güzelliklerdir. Bizler o kemali kimde veya nerede fazla görürsek, elimizde olmadan onu severiz. Bu cihetledir ki, Allah(cc) dostlarının her zerresine yönelen sevgi, gerçekte Hakk'adır.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Geri: Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:47 am

Testinin İçindeki Şerbet
Evliyanın yüzüne akseden nur, görüldüğü yerde Allah(cc)'ı hatırlatır. Fakat muhabbetten habersiz olanlar için o sırf bir cisimden ibarettir.

Maddi bedenlerimiz, görünüş ve şekillerimiz birer testi gibidir. Güzellik ise, içindeki ilâhi şerbettedir. Yabancı kalanlar, yaban duranlar o şerbetten içemezler. Testinin dışına bakarlar, içindekinden haberleri yoktur.

Cenab-ı Hak ancak sadık aşıklara kâmil mürşidin testisinden ikram eder. Onun içindeki ilâhi güzellik şerbeti, ruhaniyetten nasibi olmayanlara görünmez.


O Ateş Bir Tutuşunca


Muhabbet ateşi bir tutuşmayagörsün, düştüğü yeri yakar. Şems'ini arayan Mevlâna gibi, insanı kararsız bırakıp yollara salar. Sevgilinin hayalinden başka bir hayalin, ondan başka bir rüyanın gözüne girmesine asla izin vermez. Sevgiliyi her anışında, onu rabıtayla hayal ederken lâtifeleri yanmaya başlar. Bu yanışı fiziken de hisseder ve bundan derin, tarifi imkansız bir zevk alır. Bazen olur ki, onun suretinden başka bütün suretleri, onun isminden başka bütün isimleri unutur. Tam bir gaybet hali zuhur eder.

Mecnun'a sordular:
- Adın ne?
- Leylâ, dedi.
Çünkü kendi adı da dahil olmak üzere
alemdeki bütün isimleri unutmuştu.
Bir tek ad biliyordu, o da Leylâ'nın adı.


Fahr-i Kainat Efendimiz böyle bir istiğrak halinde iken, Hz. Aişe validemiz:
- Ey Allah(cc) Rasulü, bu hal ne, diye sordu. Efendimiz sav:
- Sen kimsin, buyurdu. Hz. Aişe ra:
- Ben Aişe'yim ey Allah(cc)'ın Rasulü, diye cevap verdi. Efendimiz sav:
- Aişe kimdir?
- Karın Aişe, ya Rasulallah, diye açıklamak zorunda kaldı.


Ondan Bir İze Can Feda


Aşık, yeri geldiği zaman sevgili uğruna malını ve canını vermekten çekinmez. Hz. Mevlâna Şam'a kadar gitmiş, ansızın ortadan kaybolan mürşidi Şems'i arıyordu. Birisi gelip:
- Ben Şems'i gördüm, dedi.
Bu söz üzerine Hz. Mevlâna derhal sırtından cübbesini çıkarıp o adama giydirdi. Etrafındakiler:
- Efendim, bu adam yalan söylüyor, dediler. Hz. Mevlâna:
- Biliyorum Ben o cübbeyi o sözün yalanını söyleyene giydirdim. Doğrusunu söyleyene canımı verirdim, buyurdu.

Hz. Şems'in vefatından sonra Mevlâna dertli, nereye gideceğini bilmeden dolaşıyordu. Şeyh Selahaddin Zerkubî Hazretleri'nin dükkanının önünden geçerken, Şeyh Selahaddin ona sordu:
- Ne dönüp duruyorsun?
- Şems'ini kaybeden gezegen, boğucu karanlıktan kurtulmak için onun etrafında döner durur, cevabını verdi. (Şems, güneş manasına da gelmektedir) Şeyh Selahaddin Hazretleri:
- Senin Şems'in benim, dedi. Mevlâna:
- Senin, benim Şems'im olduğun nereden belli, dedi. Bunun üzerine Şems-i Tebrizî Hazretleri'nin onu çıkardığı makamları tek tek saydı. Bu vaziyeti gören Mevlâna, hakiki istifade edeceği bir şeyh bulduğuna sevinerek:
- Şems'im bana önce dışını gösterdi. Şimdi ise içini, diyerek onun sohbetine devam etti.

Hz Şems'e olduğu gibi Şeyh Selahaddin'e de suikast plânı hazırlamışlardı. Bunu haber alan Hz. Mevlâna Şeyh Selahaddin Hazretleri'ne oğluyla haber göndererek tedbirli olmasını istedi. Şeyh Selahaddin Hazretleri şöyle cevap verdi:
- Allahu Tealâ bana öyle bir izin vermiştir ki, O'na yemin ederim, eğer dua etseydim yerle gök yer değiştirirdi. Fakat bize yaraşan onlara dua etmektir, buyurdu.
Çok geçmeden suikastçılar tövbe edip, ondan af dilediler.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Geri: Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:49 am

Onu Gören Göz

Sevgilinin her şeyi bir başka sevilir. Evladı, yakınları, eşyaları, hayvanları… her şeyi bir başkadır onun. Yine Leylâ'sı uğrunda çöllere düşen Mecnun, bir gün salyaları akan, tüyleri dökülmüş bir köpeği seviyor, okşuyor ve gözlerinden öpüyordu. Bu hali gören birisi dayanamadı, sordu:
-Ey cahil Mecnun! Yaptığın bu çılgınlık nedir?
Mecnun dedi ki:
-Sen baştan başa bir görüntü ve şekilden ibaretken, benim yaptığım işten ne anlarsın? Ruh alemine dal da ona benim gözümle bak! Bu köpeğin ne meziyeti var bilir misin? Bu köpekte senin çözemeyeceğin ilâhi bir sır var. Allah(cc) onun gönlünde, sahibine duyduğu muhabbet ve vefa hazinesini gizlemiştir. Hem baksana ki, bu kadar köyün içinde gitmiş de Leylâ'nın köyünü yurt edinmiş, o köye bekçi olmuş.


Aşk İmiş, Her Ne Var Alemde

Aşk saltanat dinlemez, padişahları dahi kendine kul-köle eyler. İbrahim Edhem Hazretleri gibi nice mühür sahipleri bu uğurda tâcını-tahtını terk etmiş, niceleri aşk şarabıyla sarhoş olmuşlardır.

Üsküdar'da atıyla dolaşan cihan padişahı Sultan Ahmet, mürşidi Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri'yle karşılaşır. Derhal atından inerek mürşidinin binmesini rica eder. O da kıramayıp bir müddet bindikten sonra iner ve şöyle der:
- Şeyhim Üftâde Hazretleri, ‘evladım padişahlar ardınca yürüsün' diye dua etmişti. Onun duası yerine gelsin diye bindim.

Bu hadise üzerine padişah bir şiir kaleme alır.
Bir kıtası şöyledir:

Evliyanın himmeti yaktı beni kül eyledi
Sâfiyim, buldum safâyı, dû cihânım kalmadı.
Ahmed ider yâ İlâhi sana şükrüm çokdurur
Hamdü lillâh, aşk-ı Hak'dan gayri vârım kalmadı.

Bu şiirde, Sultan Ahmed'in mürşidi Hüdayî Hazretleri'nin himmet ve muhabbetiyle yanıp yakıldığı ve sonunda Allah(cc) aşkından başka sermayesinin kalmadığı terennüm edilir.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Geri: Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:50 am

Muhabbet Ehlinin Üç Hali

Aşkın vazgeçilmez şartı mahviyet, teslimiyet ve ihlâstır.

Mahviyet, Hakk'ın varlığında nefsin erimesi, insanın teslimiyet ve itaatının önündeki engellerin kalkmasıdır. ‘Ene (benlik)' yıkılınca, nefs ülkesinde Hak iktidar olur. Mâsiva yok olur ve insan gerçek aşk ile dirilir.

Teslimiyet, müridin mürşidine madde ve manasıyla teslim olmasıdır. Varlığın her zerresinde mürşidini görmekle kendine ait bütün irade ve arzuların ortadan kalkmasıdır. Mürşidin, dolayısıyla da Allah(cc) ve Rasulü'nün iradesinin onun iradesi yerine geçip, hükmünü icra etmesidir. Büyüklerin ifadesiyle “yıkayıcının elindeki ölü gibi” olmaktır. Neden ve niçin diyende teslimiyetten hakiki bahsedilemez. Mürid önce, itikat ve istikameti fevkalâde düzgün, kâmil bir rehber bulur. Öyle bir rehber ki, farz ve vacipler bir tarafa, sünnetin zerresini dahi ihmal etmeyen, irşad için yetiştirilip izin verilmiş bir mürşid. Bunun aksi helâke sebeptir. Rehberin itikadı-ameli bozuk, tam yetişmemiş olursa, ardındakileri de uçuruma yuvarlar.

İhlâs ise, dünya evliya ile dolu olsa mürşidinden başkasına dönüp bakmamaktır. “Bu yolda ya ölürüm ya da Hakk'a vasıl olurum” deyip, mürşidine bin can ile sarılmaktır. Mürşidi onu dövüp kovsa bile, gidip eşiğine baş koymaktır.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Geri: Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:53 am

Şâh-ı Nakşibend ks'nin Teslimiyet ve İhlâsı

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri bir gün sohbet dinlemek için şeyhi Emir Külâl Hazretleri'nin dergâhına gitti. Fakat şeyhi onun kim olduğunu öğrenince meclisinden kovdu. Mevsimlerden kış idi. Hava da gayet soğuktu, lapa lapa kar yağıyordu. Buna rağmen Şâh-ı Nakşibend Hazretleri bırakıp gitmedi. Dönüp tekkenin eşiğine başını koydu ve sabaha kadar bekledi. Bu sırada üzerini kar örtmüştü.

Sabah namazı için çıkan Emir Külâl Hazretleri onun bu halini görünce, şefkat ve muhabbetle dergâhına kabul etti. Hatta ayaklarını kucağına alıp dikenlerini ayıkladı.

Yine Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir gün yolda giderken karşısına Hızır Aleyhisselâm çıkmıştı. Bir müddet yanında yürüdü, sağına-soluna geçti, fakat mürşidine olan muhabbetinden dolayı dönüp ona iltifat etmedi.

Hakikat de budur. Zira bir kalpte iki sevgi olmaz. Çatal uçlu bir kazığın yere geçmesi ne kadar zorsa, himmeti dağılmış bir kalbin de mürşidinden feyz alması o kadar zordur. Kur'an-ı Kerim'de: “Allah(cc) insanın göğsünde iki kalp yaratmamıştır” (el-Ahzab, 4) buyrulmaktadır.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk Empty Geri: Selim Kalbe İlâhi Lütuf: Hakiki Aşk

Mesaj  -DERGAH- Perş. Ara. 11, 2008 1:55 am

Hakiki Sevginin Dayanağı

Mürid mürşidine ait olan her şeyi, ona ait olduğu ve onun sevgisine mazhar olduğu için sever. Aynı şekilde mürşidini Allah(cc) ve Rasulü'nün dostu olduğu için sever. Diğer mahlukatı da yine Allah(cc) için sever. Buna “mânâ-i harfî”yle sevmek denir. Muteber olan sevgi de budur.

Şayet bunların her birini Allahu Tealâ'dan ve mürşidinden bağımsız olarak müstakilen severse, böyle bir sevgiye “mânâ-i ismî”yle sevmek denir. Fakat bu çeşit sevgi muteber değildir.

Yukarıdaki ölçüler içerisinde bir mürid başka bir müridi ya da mürşidinin evladını mânâ-i ismî ile sevse ve bu sevgi mürşidinin sevgisine galebe etse zarar görür. Muhtemelen tedip edilir. O yüzden kâmil sıfatlarla donanmış mübarek zatlar ile karşılaşıldığında, velev ki bu mürşidin evladı dahi olsa, rabıtalı olmalı, mânâ-i harfî ile sevmenin ötesine geçmemelidir. Özel olarak kendi mürşidini bırakıp başka mürşidlerin ziyaretine gitmemelidir. Şayet bir zaruret varsa muhakkak izin almalıdır. Mürşide karşı ihlâs budur, aksi adapsızlıktır.

Gavs-ı Kasrevî Hazretleri'nin ziyaretine varan bir müridi, ziyaret ettikten sonra şöyle der:
- Efendim, izin verirseniz, şu anda filan köyde bulunan, birlikte tahsil yaptığımız mübarek evladınızı ziyaret etmek istiyorum.
Bu söze celâllenen Gavs Hazretleri şöyle der:
- Evlâdım Şâh-ı Hazne bir tanedir. O da buradadır. (Şâh-ı Hazne ifadesiyle kendisini kastetmektedir)

Evet, bütün nisbet ve feyzin kaynağı mürşiddir. Evlatları zamanın kutbu bile olsa, feyz onlardan gelmez. Üstelik kalpte muhabbet ikileşir, kendi mürşidinden istifade etmeye dahi engel olur.


O ve Ben

Yukarıda anlatılan şartlarıyla muhabbet eden mürid, mürşidinin irade ve muhabbetinde yok olur. Buna “fenâ fi'ş-şeyh” denilir. Allah(cc)'a ulaşma yolunun ilk basamağıdır. Bir üst makama yükselmek için bu menzilden geçmek şarttır.

Fenâ fi'ş-şeyh öyle bir haldir ki, nasıl damlayı ummandan ayırmak mümkün değilse, müridi de mürşidinin varlığından ayırmak mümkün değildir. Ona olan şiddetli muhabbet, itaat ve sadakati ile adeta şeyhinin minyatürü haline gelir. Hz. Mevlâna bir beytinde “Ben o! O ben” der.

Hikayeye göre Leylâ, Mecnun'un kolunu ister. O da: “Kimin kolunu kesip göndereyim?” diye sorar. Çünkü onun için alemdeki her varlık birer Leylâ'dır.

Nefs, mürşid-i kâmilin nezaretinde terbiye oldukça, Hakk'a vuslat yolunda kademe kademe çıkılır. Özellikle “nefs-i mutmainne” makamında Fahr-i Alem sav Efendimiz'e derin ve coşkun bir muhabbetle O'nun iradesinde yok olur. (Fena fi'r-Rasul makamı) Mürşidiyle yaşadığı hallerin daha mükemmelini Hz Rasulullah sav Efendimiz'le yaşar. Kâmil bir imana sahip olur. Nitekim Hz Peygamber sav:

“Nefsim kudret elinde olan Allah(cc)'a yemin ederim ki, sizden birinize nefsinizden daha ziyade ben sevilmez isem iman etmiş olmazsınız” buyurmaktadır.


‘Bir Ben Vardır Bende'


Nihayet adım adım ilerleyen terbiyenin bir semeresi olarak, Hz Rasulullah sav'in iletmesiyle mürid Allah(cc)'a vasıl olur. Daha önce mevcudatta Hakk'ın fiil ve sıfatlarının tecellileri ile meşgul iken, Zât-ı Şerif'in tecellisiyle iradesi yok olur. “Lâ ilâhe illallah” dediği zaman Allah(cc)'ın dışındaki bütün mevcudat gözünden silinir ve sadece O'nun tecellilerinin müşahedesi kalır.

Bu hali mürid cennete bile değişmez. Hadis-i kudsîde belirtildiği üzere, Allahu Tealâ onun tutan eli, konuşan dili, işiten kulağı ve gören gözü olur. Müridin kendine özgü bir muradı kalmaz . Allah(cc)'ın muradı ne ise, onu murad eder.

Yunus'un:

Bana bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri,
dediği hal işte budur.

Fenâ fi'r-rasul makamında iken, fenâ fi'ş-şeyh haleti varlığını devam ettirir. Fenâ fi'llah makamında da, fenâ fi'r-rasul ve fenâ fi'ş-şeyh makamları birer alt kademeler olarak o dervişin gönlünde mevcut bulunurlar. Bu üç makamın birinden diğerine geçmek, öbürünü terketmek değildir.

Görüldüğü gibi, kâmil bir mürşidi sevmekle başlayan yolculuk, Allahu Tealâ'da fâni olup velilerin arasına girmeye vesile olmaktadır. Ayrıca muhabbetin kaynağı olan mürşid-i kâmilleri sevmemiz, milletin birbirini sevmesidir. Onlar, milleti birbirine bağlayan harç mesabesindedirler.



Ahmet Safa
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz