En son konular
Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi
Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap
Arama
Tasarrufat Bitmedi
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Tasarrufat Bitmedi
Bir kurban bayramı günüydü. Şah-ı Nakşibend Hazretleri, bayram namazından sonra kalabalık bir toplulukla ilerliyordu. Seyyid Burhan da beraberindeydi. Seyyid Burhan, Hace Hazretlerinin mürşidi Seyyid Emir Külal Hazretlerinin oğluydu. Seyyid Burhan, halkın Şah-ı Nakşibend Hazretlerine göstermiş olduğu, büyük ilgiyi görünce kendi kendine:
- Hace Hazretlerinin ilk hâlleri ve başlangıçta kendisinden meydana gelen güzellikler ne hoştu! Ancak şimdi bakıyorum halk, onun başına üşüşerek vaktini alıyorlar, dedi.
O sırada Hace Hazretleri, Seyyid Burhan’a yaklaştı. Gömleğinin kenarından tutarak hafifçe kendine doğru çekti. Ancak Seyyid Burhan takattan kesildi, gücü zayıfladı, hâli değişti. Neredeyse yere düşecekti,
tam o anda Hace Hazretleri, Seyyid Burhan’ı tutarak düşmekten kurtardı. Seyyid Burhan’ın üzerindeki hâl bir süre öylece devam etti. Nihayet Şah-ı Nakşibend Hazretleri, Seyyid Burhan’a
‘Ne dersin, o eski hâller devam ediyor mu, etmiyor mu?’ diye sordu. Bunun üzerine Seyyid Burhan çok özür dileyerek,
‘Bu hâller, eskisinden daha yüce!..’ dedi.
Karaşi’den Buhara’ya, aziz bir zat geliyordu. Şah-ı Nakşibend Hazretleri, bu zatı karşılamak üzere yola çıktığında, o zat Fethâbâd denilen yerde konaklamıştı. Önceden Pehlivan Mahmud’a bağlı iken, şimdi Hace Hazretlerine intisap etmiş olan bir müridi de Şah-ı Nakşibend Hazretleri ile birlikteydi. Hace Hazretleri Fethâbâd’a ulaştığında, bu zatla buluştu.
Karşılaşma esnasında öyle bir an oldu ki; işte o zaman, Hace Hazretleri’nin bâtınî ve ledünnî âlemden bana iltifatta bulunduğunu anladım. O sırada Pehlivan Mahmud, bir dirhem çıkarıp sevgisinin bir göstergesi olarak o müride verdi. Ancak bunu edep anlayışı içerisinde değerlendiren o mürit, Pehlivan Mahmud’u garip bir tavırla kınadı. Daha sonra Pehlivan Mahmud, aynı şekilde beni denemek için yöneldi. Hace Hazretlerinin bereketiyle rabıtaya yöneldim. Bunun neticesinde müridin dilinde, bir tutukluk hâli meydana geldi. Bu kez o mürit, tutukluk hâlinden kurtularak Hace Hazretlerine, ‘Bu müridinizin ismi ne?’ diye sordu. Hace Hazretleri, ‘O benim arkadaşlarımdan Emir Hüseyin’dir’ dedi.
Bunun üzerine mürit ayağa kalktı, beni kucakladı. Yakınlık göstermeye, derken konuşmaya başladı. Bu sırada, içeriye biri girdi. Hace Hazretlerine şunu sordu:
- Benim bineğim kayboldu. Beni size gönderdiler. Ne buyurursunuz?
Hace Bahaüddin Hazretleri bir müddet sustu. Daha sonra o kişiye yönelerek ‘Bineğin şu anda Fethâbâd’da filan yerde. Git, al!..’ dedi.
Daha sonra o aziz zat, birkaç dervişiyle dışarı çıktı. Hace Hazretleri, o zatın bazı müritleriyle birlikte evde kalmıştı. Bu müritlerden biri, gönülden Hace Hazretlerinin müritlerinin iç dünyasıyla ilgilenmek istedi. Mürit, bir an Hace Hazretlerine yönelince Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden, birtakım güzel sıfat ve hâllerin meydana geldiğini gördü.
Hace Hazretleri, kendi müritleri hakkında terk-i edepte bulunan o müride yöneldi. O anda mürit, âdeta içi havayla dolu bir kırba gibi oldu. Rengi değişti. Bunun üzerine, o aziz zatın dervişleri bu durumu kendi mürşitlerine haber verdiler. O zat, eve gelince Hace Hazretlerinden neler olduğunu öğrenmek istedi. Ancak Hace Hazretleri, olanları o müride sormasını istedi. Mürit:
- Efendim, terk-i edepte bulundum. Hace Hazretlerine ve müritlerine karşı edebe dikkat edemedim, dedi.
Bunun üzerine o aziz zat, Hace Hazretlerine şunu söyledi:
- Efendim bu kişi, bilgisizliğinden ve tasavvuf konusundaki yetersiz bilgisinden dolayı hatalı davranmış, onu bağışlayınız. Aksi hâlde, ağacın dalına ulaşacak bir zarar, tüm ağaca zarar verecektir.
Hace Hazretleri, bunun üzerine o müridi bağışladı. Mürit de eski hâline döndü. Daha sonra Fethâbâd’a giden müridi gördük. Mutlu bir şekilde evine geri dönüyordu, binitine kavuşmuştu.
Şeyh Seyfeddin Bâherzi Hazretlerinin türbesinin karşısında bir çeşme vardı. Şah-ı Nakşibend Hazretleri bazı dervişleriyle burada oturmuşlar, Allah dostlarının hâlleri hakkında sohbet ediyorlardı. O sırada, geçmişte yaşamış olan velilerin kerametlerinden söz ediyorlardı. Daha önce Fethâbâd da Şah-ı Nakşibend Hazretleriyle buluşan o zat da oradaydı. Hace Hazretlerine:
- Evet, Allah dostlarından böylesi hâl ve kerametler meydana gelebilir. Ancak günümüzde böylesi tasarruflarda bulunabilecek bir veli var mı?’ diye sordu. Hace Hazretleri:
- Evet, vardır. Onlar öyle veliler topluluğudur ki, şu akarsuya ‘Ters yönden ak!..’ deseler bu akarsu, ters yönde akar, dedi.
Daha sözünü bitirmemişti ki, oradaki akarsu ters yönden akmaya başladı. Ancak Hace Hazretleri, akarsuya:
- Ben sana ters yönden ak!..demedim!
deyince akarsu, eski hâline döndü. Orada bulunanlar Hace Hazretlerinin velâyet mertebesindeki olgunluğunu (kemalât) itiraf ettiler.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri Kasr-ı Arifan’daydı. Mescidin kapısı önünde oturuyordu. Çok sayıda mürit, etrafında büyük bir kalabalık oluşturmuştu. Müritlerin çoğu, çevre illerden gelmişlerdi. Taşkent bölgesinden gelmiş olan bir mürit, Hace Hazretleriyle görüşme saadetine ulaşmak için sabırsızlanıyordu.
Ancak Hace Hazretleri, ona hiç ilgi göstermiyordu. Bir ara Şah-ı Nakşibend Hazretleri, o müride döndü:
- Buraya gelmeden önce Mâhan’da sana sıkıntı veriyorlardı. Ama oradan Buhara’ya benim iznim olmadan geldin, dedi.
Daha sonra da Hace Hazretleri, ona şefkât nazarıyla baktı. Müridin hâli değişti, bir müddet nefessiz kaldı. Sufiler, Hace Hazretlerinden müridin bağışlanması için aracı olmaya çekindiler. Bu esnada müritlerden biri bu konuda konuşmak isteyince, Hace Hazretleri ona şunu söyledi:
- Sen ona, benden daha çok şefkat gösterici değilsin, sus!
Bu arada yemekler hazırlanmıştı. Yemek süresince o mürit, bu hâl üzere kaldı. Bir ara mecliste hazır bulunanlardan biri bu sufiyi bağışlaması için, Hace Hazretlerinin muhterem pederine gitti:
- Bu müridin bağışlanması için, Hace Hazretleri nezdinde sizden başkası ricacı olamaz, dedi.
Hace Hazretlerinin babası:
- Doğrusu ben de Hace Hazretlerinden çekiniyorum, dedi.
Yine de çekine çekine Hace Hazretlerine gitti:
- Müritlerinizin zihinleri, o müridin hâliyle meşgul…’ dedi.
Bunun üzerine Hace Hazretleri, ona şunu söyledi:
- Bu mürit, Mâhan’da bulunan ailesine geri dönmeli! Onlara karşı işlemiş olduğu hatasını affettirmeli. Ancak o zaman dervişlerin arasına katılabilir.
Bir müddet sonra Hace Hazretleri, ayaklarını o müride hafifçe dokundurdu:
- Kalkıp eski hâline dön!’ dedi.
Mürit eski hâline döndü. Mâhan’a geri döndü. O gün, bu tür hâlleri görmeye alışık olmayan müritler, olup bitenlere çok hayret ediyorlardı.
Şah-ı Nakşibend
Semerkand
- Hace Hazretlerinin ilk hâlleri ve başlangıçta kendisinden meydana gelen güzellikler ne hoştu! Ancak şimdi bakıyorum halk, onun başına üşüşerek vaktini alıyorlar, dedi.
O sırada Hace Hazretleri, Seyyid Burhan’a yaklaştı. Gömleğinin kenarından tutarak hafifçe kendine doğru çekti. Ancak Seyyid Burhan takattan kesildi, gücü zayıfladı, hâli değişti. Neredeyse yere düşecekti,
tam o anda Hace Hazretleri, Seyyid Burhan’ı tutarak düşmekten kurtardı. Seyyid Burhan’ın üzerindeki hâl bir süre öylece devam etti. Nihayet Şah-ı Nakşibend Hazretleri, Seyyid Burhan’a
‘Ne dersin, o eski hâller devam ediyor mu, etmiyor mu?’ diye sordu. Bunun üzerine Seyyid Burhan çok özür dileyerek,
‘Bu hâller, eskisinden daha yüce!..’ dedi.
Karaşi’den Buhara’ya, aziz bir zat geliyordu. Şah-ı Nakşibend Hazretleri, bu zatı karşılamak üzere yola çıktığında, o zat Fethâbâd denilen yerde konaklamıştı. Önceden Pehlivan Mahmud’a bağlı iken, şimdi Hace Hazretlerine intisap etmiş olan bir müridi de Şah-ı Nakşibend Hazretleri ile birlikteydi. Hace Hazretleri Fethâbâd’a ulaştığında, bu zatla buluştu.
Karşılaşma esnasında öyle bir an oldu ki; işte o zaman, Hace Hazretleri’nin bâtınî ve ledünnî âlemden bana iltifatta bulunduğunu anladım. O sırada Pehlivan Mahmud, bir dirhem çıkarıp sevgisinin bir göstergesi olarak o müride verdi. Ancak bunu edep anlayışı içerisinde değerlendiren o mürit, Pehlivan Mahmud’u garip bir tavırla kınadı. Daha sonra Pehlivan Mahmud, aynı şekilde beni denemek için yöneldi. Hace Hazretlerinin bereketiyle rabıtaya yöneldim. Bunun neticesinde müridin dilinde, bir tutukluk hâli meydana geldi. Bu kez o mürit, tutukluk hâlinden kurtularak Hace Hazretlerine, ‘Bu müridinizin ismi ne?’ diye sordu. Hace Hazretleri, ‘O benim arkadaşlarımdan Emir Hüseyin’dir’ dedi.
Bunun üzerine mürit ayağa kalktı, beni kucakladı. Yakınlık göstermeye, derken konuşmaya başladı. Bu sırada, içeriye biri girdi. Hace Hazretlerine şunu sordu:
- Benim bineğim kayboldu. Beni size gönderdiler. Ne buyurursunuz?
Hace Bahaüddin Hazretleri bir müddet sustu. Daha sonra o kişiye yönelerek ‘Bineğin şu anda Fethâbâd’da filan yerde. Git, al!..’ dedi.
Daha sonra o aziz zat, birkaç dervişiyle dışarı çıktı. Hace Hazretleri, o zatın bazı müritleriyle birlikte evde kalmıştı. Bu müritlerden biri, gönülden Hace Hazretlerinin müritlerinin iç dünyasıyla ilgilenmek istedi. Mürit, bir an Hace Hazretlerine yönelince Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden, birtakım güzel sıfat ve hâllerin meydana geldiğini gördü.
Hace Hazretleri, kendi müritleri hakkında terk-i edepte bulunan o müride yöneldi. O anda mürit, âdeta içi havayla dolu bir kırba gibi oldu. Rengi değişti. Bunun üzerine, o aziz zatın dervişleri bu durumu kendi mürşitlerine haber verdiler. O zat, eve gelince Hace Hazretlerinden neler olduğunu öğrenmek istedi. Ancak Hace Hazretleri, olanları o müride sormasını istedi. Mürit:
- Efendim, terk-i edepte bulundum. Hace Hazretlerine ve müritlerine karşı edebe dikkat edemedim, dedi.
Bunun üzerine o aziz zat, Hace Hazretlerine şunu söyledi:
- Efendim bu kişi, bilgisizliğinden ve tasavvuf konusundaki yetersiz bilgisinden dolayı hatalı davranmış, onu bağışlayınız. Aksi hâlde, ağacın dalına ulaşacak bir zarar, tüm ağaca zarar verecektir.
Hace Hazretleri, bunun üzerine o müridi bağışladı. Mürit de eski hâline döndü. Daha sonra Fethâbâd’a giden müridi gördük. Mutlu bir şekilde evine geri dönüyordu, binitine kavuşmuştu.
Şeyh Seyfeddin Bâherzi Hazretlerinin türbesinin karşısında bir çeşme vardı. Şah-ı Nakşibend Hazretleri bazı dervişleriyle burada oturmuşlar, Allah dostlarının hâlleri hakkında sohbet ediyorlardı. O sırada, geçmişte yaşamış olan velilerin kerametlerinden söz ediyorlardı. Daha önce Fethâbâd da Şah-ı Nakşibend Hazretleriyle buluşan o zat da oradaydı. Hace Hazretlerine:
- Evet, Allah dostlarından böylesi hâl ve kerametler meydana gelebilir. Ancak günümüzde böylesi tasarruflarda bulunabilecek bir veli var mı?’ diye sordu. Hace Hazretleri:
- Evet, vardır. Onlar öyle veliler topluluğudur ki, şu akarsuya ‘Ters yönden ak!..’ deseler bu akarsu, ters yönde akar, dedi.
Daha sözünü bitirmemişti ki, oradaki akarsu ters yönden akmaya başladı. Ancak Hace Hazretleri, akarsuya:
- Ben sana ters yönden ak!..demedim!
deyince akarsu, eski hâline döndü. Orada bulunanlar Hace Hazretlerinin velâyet mertebesindeki olgunluğunu (kemalât) itiraf ettiler.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri Kasr-ı Arifan’daydı. Mescidin kapısı önünde oturuyordu. Çok sayıda mürit, etrafında büyük bir kalabalık oluşturmuştu. Müritlerin çoğu, çevre illerden gelmişlerdi. Taşkent bölgesinden gelmiş olan bir mürit, Hace Hazretleriyle görüşme saadetine ulaşmak için sabırsızlanıyordu.
Ancak Hace Hazretleri, ona hiç ilgi göstermiyordu. Bir ara Şah-ı Nakşibend Hazretleri, o müride döndü:
- Buraya gelmeden önce Mâhan’da sana sıkıntı veriyorlardı. Ama oradan Buhara’ya benim iznim olmadan geldin, dedi.
Daha sonra da Hace Hazretleri, ona şefkât nazarıyla baktı. Müridin hâli değişti, bir müddet nefessiz kaldı. Sufiler, Hace Hazretlerinden müridin bağışlanması için aracı olmaya çekindiler. Bu esnada müritlerden biri bu konuda konuşmak isteyince, Hace Hazretleri ona şunu söyledi:
- Sen ona, benden daha çok şefkat gösterici değilsin, sus!
Bu arada yemekler hazırlanmıştı. Yemek süresince o mürit, bu hâl üzere kaldı. Bir ara mecliste hazır bulunanlardan biri bu sufiyi bağışlaması için, Hace Hazretlerinin muhterem pederine gitti:
- Bu müridin bağışlanması için, Hace Hazretleri nezdinde sizden başkası ricacı olamaz, dedi.
Hace Hazretlerinin babası:
- Doğrusu ben de Hace Hazretlerinden çekiniyorum, dedi.
Yine de çekine çekine Hace Hazretlerine gitti:
- Müritlerinizin zihinleri, o müridin hâliyle meşgul…’ dedi.
Bunun üzerine Hace Hazretleri, ona şunu söyledi:
- Bu mürit, Mâhan’da bulunan ailesine geri dönmeli! Onlara karşı işlemiş olduğu hatasını affettirmeli. Ancak o zaman dervişlerin arasına katılabilir.
Bir müddet sonra Hace Hazretleri, ayaklarını o müride hafifçe dokundurdu:
- Kalkıp eski hâline dön!’ dedi.
Mürit eski hâline döndü. Mâhan’a geri döndü. O gün, bu tür hâlleri görmeye alışık olmayan müritler, olup bitenlere çok hayret ediyorlardı.
Şah-ı Nakşibend
Semerkand
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan
» HATME DUASI
Ptsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Perş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-
» ...AŞK...
Perş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-
» Kaside-i Nakşi
Çarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-
» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-
» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-
» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Çarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-
» O, Benim de Evlâdımdır
Çarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-
» TÖVBE etmek ne demektir???
Çarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-
» bizim SEVGİMİZ
Çarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Çarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-
» Yazık sana!..
Çarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-
» bu gün O'nun için bir şey yap!
Çarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-
» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Çarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-
» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-
» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-
» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Çarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-
» Kermese Davet!!!Essen´de
Paz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf