Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» "hizmet" ALLAH Için Olmalı
Hem KUL Hem HALİFE EmptyPtsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan

» HATME DUASI
Hem KUL Hem HALİFE EmptyPtsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-

» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Hem KUL Hem HALİFE EmptyPerş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-

» ...AŞK...
Hem KUL Hem HALİFE EmptyPerş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-

» Kaside-i Nakşi
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-

» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-

» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-

» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-

» O, Benim de Evlâdımdır
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-

» TÖVBE etmek ne demektir???
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-

» bizim SEVGİMİZ
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-

» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-

» Yazık sana!..
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-

» bu gün O'nun için bir şey yap!
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-

» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-

» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-

» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-

» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Hem KUL Hem HALİFE EmptyÇarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-

» Kermese Davet!!!Essen´de
Hem KUL Hem HALİFE EmptyPaz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf

Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi

Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

[ Bütün listeye bak ]


Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap

Şifremi unuttum

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

:
AKTIVE-X-YÜKLE                               DJ-GIRISI                             NIK-AL

Hem KUL Hem HALİFE

Aşağa gitmek

Hem KUL Hem HALİFE Empty Hem KUL Hem HALİFE

Mesaj  -DERGAH- Çarş. Şub. 25, 2009 10:46 pm

Yüce Yaratıcı alemi insan için hazırlamış, insanı da kendisini tanımak, sevmek ve zatına kulluk için yaratmıştır. Yani diğer bütün varlıkları insana hizmet için görevlendirirken, onu kendi dostluğu için tercih etmiş ve o dostluğa uygun özelliklerle donatmıştır.

Alimlerimiz, yeryüzündeki canlıları sorumlulukları bakımından şöyle sınıflandırıyorlar:

Yaratılan şeyler içinde bir grup vardır ki, aklı, düşüncesi ve teslimiyeti vardır; fakat şehvet ve günaha meyli yoktur. Bunlar meleklerdir.

Bir grup varlık var ki, aklı, düşünce kabiliyeti ve ibadet sorumluluğu yoktur; fakat şehveti ve tabii ihtiyaçları vardır. Bunlar hayvanlardır.

Bir grup varlık vardır ki, onların hem aklı, hem düşünce kabiliyeti mevcuttur. O aynı zamanda şehvet sahibidir, tabii ihtiyaçları, arzu ve hesapları vardır. Hem de ilim ve ibadetle yükümlüdür. Bunlar insanlardır.

Yazımızın konusu olan bu son grubun, yani insanın aklı şehvetine, ilmi cehaletine, ibadeti ihmaline, zikri gafletine galip geldiğinde Allah katında varlıkların en şereflisi olmakta, meleklerin bir çoğundan bile önde bulunmakta.

Yaradılış gayesinden uzaklaşıp, kalbini inkâra, aklını şehvetine, ruhunu bedenine esir ettiğinde ise, diğer bütün varlıklardan daha aşağı bir seviyeye inmektedir.

İnsanın Değeri


Gerçekte insanın bedeni topraktan yaratılmıştır. Bu yönüyle insan, görünen diğer varlıklar gibi yeryüzüne aittir. Fakat insanın ruhu ve manevi kalbi, gayb ve melekut alemindendir. Yani yeryüzüne ait değildir. İnsanın asıl değeri, işte taşıdığı bu manevi hazinelerden kaynaklanır. Yoksa, günü geldiğinde çürüyüp toprağa karışacak bir bedenin, diğer canlılardan fazla bir kıymeti olabilir mi?

İnsanın taşıdığı bu manevi özelliklerle elde edeceği en büyük sermaye marifetullah, yani yaratıcısını tanıma ve takvadır. Takva, insanın Yüce Rabbini sevmesi ve onun rızasını kazanmak için yaşamasıdır. Yani tasavvufî deyimle edeb sahibi olmasıdır. İnsanı insan yapan ve diğer varlıklardan ayıran tek şey işte bu edebtir.

Allahu Tealâ, yemin ederek buyuruyor ki: “Hiç şüphesiz biz insanı en güzel surette yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Fakat iman edip salih amel işleyen kimseler için hiç bitmeyen bir ecir vardır.” (Tin/1-6) Diğer bir ayet-i kerimede de, yaratıcısı tarafından insana yapılan ikramlar şöyle anlatılıyor:

“Hiç şüphesiz biz insanoğlunu çok şerefli ve üstün meziyetlerle donattık; onları çeşitli nakil vasıtaları ile karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel rızıklar verdik. Onları, yarattığımız şeylerin birçoğundan gerçekten üstün kıldık.” (İsra/70)

Varlığın Zirvesi

Kur’an ifadesiyle ‘ahsen-i takvim’ üzere, yani en güzel şekil ve kabiliyette yaratılan insan, bu özelliği ile varlıklar aleminde ne anlam ifade ediyor?

Önce, Allahu Tealâ, kainatın merkezine insanı koymuş ve bütün alemi ona göre şekillendirmiştir.

Yüce Yaratıcı alemi insan için hazırlamış, insanı da kendisini tanımak, sevmek ve zatına kulluk için yaratmıştır. Yani diğer bütün varlıkları insana hizmet için görevlendirirken, onu kendi dostluğu için tercih etmiş ve o dostluğa uygun özelliklerle donatmıştır.

İnsana verilen ilim, idrak, hafıza, ifade, düşünce, sevme, konuşma, haya, utanma, ağlama gibi diğer varlıklardan farklı özellikler, sadece büyük vazifeyi yapması, yani kendisini ve Rabbini tanıması için verilmiştir.

İnsan, ilahi huzurda diğer bütün varlıkların temsilcisi sıfatıyla Yüce yaratıcıya şükretmekle yükümlüdür.

Allahu Tealâ, bir takım meleklerini insanı tehlikelerden muhafaza için görevlendirmiştir. (Ra’d/11) Bazı melekler de onun amellerini tesbitle vazifelidir. (Kaf/17-18, İnfitar/10-13) Arşın etrafındaki pek çok melek mümin kullar için devamlı istiğfar etmekte; onlar için dünya ve ahiret selameti istemekteler. (Mümin/7-9)

Yerlerde ve göklerde ne varsa; ay, güneş, rüzgar, ağaçlar, hayvanlar, denizler, nehirler, madenler, hava, su, toprak gibi varlıklar insanın hizmetine bağlanmış (Lokman/20-29, Casiye/13); haklarını gözetmek ve kulluk şuuruyla hareket etmek üzere insanın emrine hazırlanmıştır.

Ayrıca ilahi aşk, sevgi, sabır, şükür, tefekkür, zikir, ibadet, cömertlik, mertlik, iffet, ihsan gibi manevi rızıklar ve güzel ahlâkî özellikler de insanın önüne konulmuştur. Dünyanın efendiliği, Allah’ın halifeliği insana bahşedilmiştir. Cennet ve Cemalullah nimetleri de insana vaad edilmiştir.

Alemlerin Rabbi’nin dostluğu için yaratılan insan elbette şerefli olacaktır. Kainat kitabını o okuyacak, Allah’ın kelâmını o anlayacaktır. Rabbani ahlâkı o yaşayacaktır. İlahi isim ve sıfatların tecellisini o seyredip, sahibine hayran olacaktır. Varlıklar ona hürmet ve hizmet ederken, tevazu ve edeble yüzünü yere koyup, Yüce Rahman’a secdeyi o yapacaktır. Allah’ı zikredecek gönül ve ağlayacak göz ondadır. İnsan, Rabbani bir aynadır. İlahî sıfatların, üzerinde tecelli ettiği en şerefli varlıktır.

İnsanın şeref ve mükemmelliği hem cisimde, hem ruhtadır. Cisimdeki mükemmellik müminde de kafirde de mevcuttur. İç alemdeki mükemmellik ve şeref ise, ancak Allahu Tealâ’nın nübüvvet, risalet, velâyet, iman ve İslâm nimetlerine ulaştırdığı peygamber, veli ve mümin kullarına aittir.

Gerçekte insan deyince, Rabbini tanıyan insan akla gelir. İnsan-ı kâmil, yani mükemmel insan denince de Hz. Muhammed (A.S.) Efendimiz ön sırayı alır. Diğer peygamberler, alimler, arifler, veliler, salihler ve müminler ondan sonra gelir. Her birisi, ilahi dostluk kervanının birer ferdidir. Kainatın sigortası ‘Allah’ diyerek büyük zikri çeken müminlerdir. Bu müminler gidince ve onların yaptığı büyük zikir bitince dünyanın da ömrü bitecek, kıyamet kopacak, alem yıkılacaktır.

İnsanın Tükenişi

Yüce yaratıcının bunca iltifat ve iyiliklerine rağmen, pek çok insan inkâr çukuruna düşmüş ve nankörlük hastalığına yakalanmıştır. Şehveti aklına galebe çalıp hislerine mağlub olan insan, varlığının öncesini ve sonrasını düşünemez olmuş, içinde bulunduğu anı nefsinin istediği şekilde keyfince yaşamak istemiştir. Bu kontrolden çıkmış arzu aklın nurunu söndürmüş, kalbi öldürmüş, vicdanı susturmuş, gönül gözünü kör etmiş, hakkı işitecek kulakları tıkamış, insanı midesinin ve şehvetinin esiri yapmıştır.

Bütün gayretini mide ve şehvetinin ihtiyaçlarını gidermek için kullanan bu insan, hayata ve kainata ibret için değil, sadece nefsi adına istifade için bakar. Önünde yemek, içmek ve eğlenmekten başka hiçbir hedefi yoktur. Bütün alem ona hizmet ederken, o kendisinden başka hiç kimseyi düşünmez. Her şeyi tüketip çöpe çevirmekte, kendi ömrünü ve insani kabiliyetlerini ziyan eder.

Ömrünü zikirsiz, fikirsiz, şükürsüz ve secdesiz geçiren bu insan, Yüce Yaratıcı katında, kendisini hayvanlardan daha aşağı bir dereceye indirmiş (A’raf/179), bu haliyle kendisine ve kainata karşı en büyük cinayeti işlemiştir. İşte buna, insanın ve insani değerlerin yok oluşu denir.

Eğer insan, ölmeden evvel güzel bir tevbe ile aslına dönüş yapmak isterse, bunun yolu da açıktır. Yüce Yaratıcı ondan bunu istiyor ve O, tevbe edenleri çok seviyor.

S. Nakib el-Attas’tan

İslâm nasıl ilahî nizamın tam ve kâmil ifadesi ise, kader mefhumundan haberdar olan müslüman da kainatın bir temsili mahiyetindedir. Yani yapısı itibarıyla âlem-i kebîr’in (büyük varlık kürresinin, kâinatın) küçük bir modelidir (âlem-i sağîrdir, küçük alemdir).

İnsan hem ruh hem de vücuttan müteşekkildir ve nasıl Allah kâinatı yönetmekte ise insanın ruhu da bedenine hakimdir; ona nezaret etmekte, onu yönetmektedir.

Müslüman için hayat ahlâki bir hadisedir ve hayatın tamamı ibadettir. Zira İslâm bütün hatları ile teşekkül etmiş tam bir hayat tarzıdır. Kişi ibadet yolu ile şehevî ve hayvanî arzularına gem vurduğunda, nefsinin gemini ruhunun eline vererek hürriyetini kazanır. Yani, yaradılış gayesini gerçekleştirmiş olur. Böylece büyük huzura kavuşmuş, insan zaaflarının, tutkularının hengâmesinden paçayı sıyırmış olur.
-DERGAH-
-DERGAH-

Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz