En son konular
Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi
Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 4 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 4 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap
Arama
Gönül Sâfiyeti
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Gönül Sâfiyeti
Müritlerden biri anlatır:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri ilk hac ziyaretlerinden geri dönüşlerinde Mâzidân’a uğradı. Beraberinde, o dönemin büyük âlimlerinden Mevlana Seyfüddin Ebherî de vardı. Bu zat, Hace Hazretlerine ayrı bir sevgi duyardı. Hace Hazretleri, beni Mevlana Seyfeddin ile birlikte Harzem’e gönderdi. Daha sonra oradan Buhara’ya geri döndüm. Hace Hazretleri o sırada Merv’e gitmişti. Hemen Şah-ı Nakşibend Hazretlerini görebilmek için Merv’e doğru yola çıktım.
Bu yolculuğum sırasında Hace Hazretlerinin bir müridi de benimle birlikteydi. Bu kişi ile yolculuk yaparken aramızda geçen bir konuşmada o, Hace Hazretleri hakkında edebe aykırı sözler etti. Derken, Hace Hazretlerinin bulunduğu yere vardık. Vakit gece yarısını bulmuştu. Hace Hazretlerinin hangi evde bulunduğunu bilmiyorduk, bunu sorabileceğimiz kimseye de rastlayamadık.
Ne yapalım diye düşünürken, önünde bulunduğumuz evin kapı tokmağını çalmak için, içimde güçlü bir his meydana geldi. Tokmağa uzandığım sırada, bir de ne göreyim Hace Hazretleri, adımı zikrederek beni çağırıyordu. Kapıdan içeriye girdik, Hace Hazretlerinin elini öptük. Ancak Şah-ı Nakşibend Hazretleri, terk-i edepte bulunmuş olan yanımdaki o dervişe iltifat etmedi. Bu mürit, on gün boyunca çok sıkıntı çekti. Nihayet Hace Hazretlerinin muhterem babası, bu sufinin affedilmesi için aracı oldu. Hace Hazretleri de bu müridi affetti.
Dervişlerden Muhammed Zahid anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretlerini tanıdığım ilk dönemlerdeydi. Hace Hazretleriyle birlikte bir sahraya gittik. Bahar mevsimiydi... Karpuz olsa da yesek diye düşündüm. Yakınımızda bir akarsu vardı. Hace Hazretleri oraya gitmemi istedi. Suyun kenarına geldim. Suyun içinde sanki dalından yeni koparılmış gibi duran çok güzel bir karpuz gördüm. Hace Hazretlerinin velâyetinin ne kadar yüksek olduğuna şahit oldum.
Müritlerden biri anlatır:
- Hace Hazretleri, Gadyut’ta bir müridinin evinde bulunuyordu. Huzura girdim. Ancak o an mecliste bir tedirginlik vardı. Anladığıma göre, Şeyh Şâdi’nin gönlü daralmıştı. Aradan bir müddet geçti. Şeyh Şadi’deki sıkıntı iyice arttı. O sırada mecliste bulunanlar, Şeyh Şadi’nin güzel bir sufi olduğunu anlatarak Hace Hazretlerinin, onu bağışlamasını rica ediyorlardı. Şah-ı Nakşibend Hazretleri, Şeyh Şâdi’de görülen sıkıntının sebebini kendisine sormamızı istiyordu. Biz de Şeyh Şadi’ye sıkıntısının nedenini sorduk. Ama o konuşamadı. Bunun üzerine meseleyi bize Hace Hazretleri anlattı:
- Şeyh Şâdi kendisine verdiğimiz hizmette gönülsüz davranmış. Bir öküze kuru ot yedirmiş. Onun verdiği otları öküz yediğinde boynuzlarıyla onu süsmüş yani Şeyh Şâdi bizzat kendi eliyle kendisine zarar vermiş. Daha sonra Mevlana Abdülaziz bu hayvana kuru ot verince hayvancağız, daha önceki davranıştan olacak, bunu da yememiş.
Bunun üzerine dervişler, Şeyh Şâdi’nin affedilmesi için ricada bulununca Hace Hazretleri, Şeyh Şâdi’yi eski hâline döndürdü ve ona:
- Sen hayvancağıza kuru ot verirken neler düşünüyordun? diye sordu.
Şeyh Şadi şunu söyledi:
- Efendim, ben kendi kendime, ‘Ey Hace!..Ben fakir bir kimseyim, sen ise gönüllerin sultanısın. Senden kim istese ona veriyorsun. Niye benden ot verme hizmeti istiyorsun?!..’ diyordum.
Bunun üzerine Şeyh Şâdi’nin oğlu da çokça yalvardı. Nihayet Hace Hazretleri onu affetti.
Şah-ı Nakşibend
Şeyh Ahmed es-Sıddıkî
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri ilk hac ziyaretlerinden geri dönüşlerinde Mâzidân’a uğradı. Beraberinde, o dönemin büyük âlimlerinden Mevlana Seyfüddin Ebherî de vardı. Bu zat, Hace Hazretlerine ayrı bir sevgi duyardı. Hace Hazretleri, beni Mevlana Seyfeddin ile birlikte Harzem’e gönderdi. Daha sonra oradan Buhara’ya geri döndüm. Hace Hazretleri o sırada Merv’e gitmişti. Hemen Şah-ı Nakşibend Hazretlerini görebilmek için Merv’e doğru yola çıktım.
Bu yolculuğum sırasında Hace Hazretlerinin bir müridi de benimle birlikteydi. Bu kişi ile yolculuk yaparken aramızda geçen bir konuşmada o, Hace Hazretleri hakkında edebe aykırı sözler etti. Derken, Hace Hazretlerinin bulunduğu yere vardık. Vakit gece yarısını bulmuştu. Hace Hazretlerinin hangi evde bulunduğunu bilmiyorduk, bunu sorabileceğimiz kimseye de rastlayamadık.
Ne yapalım diye düşünürken, önünde bulunduğumuz evin kapı tokmağını çalmak için, içimde güçlü bir his meydana geldi. Tokmağa uzandığım sırada, bir de ne göreyim Hace Hazretleri, adımı zikrederek beni çağırıyordu. Kapıdan içeriye girdik, Hace Hazretlerinin elini öptük. Ancak Şah-ı Nakşibend Hazretleri, terk-i edepte bulunmuş olan yanımdaki o dervişe iltifat etmedi. Bu mürit, on gün boyunca çok sıkıntı çekti. Nihayet Hace Hazretlerinin muhterem babası, bu sufinin affedilmesi için aracı oldu. Hace Hazretleri de bu müridi affetti.
Dervişlerden Muhammed Zahid anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretlerini tanıdığım ilk dönemlerdeydi. Hace Hazretleriyle birlikte bir sahraya gittik. Bahar mevsimiydi... Karpuz olsa da yesek diye düşündüm. Yakınımızda bir akarsu vardı. Hace Hazretleri oraya gitmemi istedi. Suyun kenarına geldim. Suyun içinde sanki dalından yeni koparılmış gibi duran çok güzel bir karpuz gördüm. Hace Hazretlerinin velâyetinin ne kadar yüksek olduğuna şahit oldum.
Müritlerden biri anlatır:
- Hace Hazretleri, Gadyut’ta bir müridinin evinde bulunuyordu. Huzura girdim. Ancak o an mecliste bir tedirginlik vardı. Anladığıma göre, Şeyh Şâdi’nin gönlü daralmıştı. Aradan bir müddet geçti. Şeyh Şadi’deki sıkıntı iyice arttı. O sırada mecliste bulunanlar, Şeyh Şadi’nin güzel bir sufi olduğunu anlatarak Hace Hazretlerinin, onu bağışlamasını rica ediyorlardı. Şah-ı Nakşibend Hazretleri, Şeyh Şâdi’de görülen sıkıntının sebebini kendisine sormamızı istiyordu. Biz de Şeyh Şadi’ye sıkıntısının nedenini sorduk. Ama o konuşamadı. Bunun üzerine meseleyi bize Hace Hazretleri anlattı:
- Şeyh Şâdi kendisine verdiğimiz hizmette gönülsüz davranmış. Bir öküze kuru ot yedirmiş. Onun verdiği otları öküz yediğinde boynuzlarıyla onu süsmüş yani Şeyh Şâdi bizzat kendi eliyle kendisine zarar vermiş. Daha sonra Mevlana Abdülaziz bu hayvana kuru ot verince hayvancağız, daha önceki davranıştan olacak, bunu da yememiş.
Bunun üzerine dervişler, Şeyh Şâdi’nin affedilmesi için ricada bulununca Hace Hazretleri, Şeyh Şâdi’yi eski hâline döndürdü ve ona:
- Sen hayvancağıza kuru ot verirken neler düşünüyordun? diye sordu.
Şeyh Şadi şunu söyledi:
- Efendim, ben kendi kendime, ‘Ey Hace!..Ben fakir bir kimseyim, sen ise gönüllerin sultanısın. Senden kim istese ona veriyorsun. Niye benden ot verme hizmeti istiyorsun?!..’ diyordum.
Bunun üzerine Şeyh Şâdi’nin oğlu da çokça yalvardı. Nihayet Hace Hazretleri onu affetti.
Şah-ı Nakşibend
Şeyh Ahmed es-Sıddıkî
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan
» HATME DUASI
Ptsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Perş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-
» ...AŞK...
Perş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-
» Kaside-i Nakşi
Çarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-
» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-
» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-
» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Çarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-
» O, Benim de Evlâdımdır
Çarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-
» TÖVBE etmek ne demektir???
Çarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-
» bizim SEVGİMİZ
Çarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Çarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-
» Yazık sana!..
Çarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-
» bu gün O'nun için bir şey yap!
Çarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-
» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Çarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-
» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-
» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-
» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Çarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-
» Kermese Davet!!!Essen´de
Paz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf