En son konular
Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi
Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap
Arama
ABDURRAHMAN TÂHÎ (k.s) “Sûfîlerin Evi“
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
ABDURRAHMAN TÂHÎ (k.s) “Sûfîlerin Evi“
ABDURRAHMAN TÂHÎ (k.s) “Sûfîlerin Evi“
Abdurrahman Tâhî hazretlerini doğup büyüdüğü ev, edep ve takvâ evi idi. Babasına Molla Mahmud denilirdi. Şirvanlı idi.
Abdurrahman Tâhî hazretleri annesi yönüyle seyyidlerin halkasına katılıyordu. Annesi nur neslin pâk torunuydu. Dedesi Peygamberimiz’in (s.a.v) torunu Hz. Hüseyin’in (r.a) neslindendi. Adı Molla Muhammed idi. Onların evi âdeta nur bahçesiydi. İlâhî feyiz ve bereket mahalli, insanları çeken ve bir araya getiren mânevî irfan sofrasıydı. Bu sofranın sâkîsi belki bir mürşid-i kâmil değildi, ama herkes onların hanesine “sûfîlerin evi” derdi. Çünkü bu ev sûfîyâne bir yaşam merkeziydi.
Abdurrahman Tâhî hazretleri bu evde yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:
“Henüz küçücüktüm; dedem Molla Muhammed eliyle başımı okşar, nur nazarlarını üzerimde süzer ve şöyle derdi:
‘Evlâdım! Ailemizin büyüklerinden bize intikal eden ilim, aslında dededen oğula geçer. Bizde ilim, bir yaşam tarzıdır. Yaşadığım sürece oğullarımdan âlim sıfatını taşıyabilecek olanı göremedim. Ancak sende ailemizin ilmini ve amelini taşıyabilecek bir emare görüyorum. İnşallah bu ilmi taşıyabilirsin, ümitliyim!’”
Dedesi Molla Muhammed ileri görüşlü, âlim ve kâmil bir zattı. Torunu Abdurrahman’ı ümitlerle ve dualarla yetiştiriyordu. Evlâd-ı Resûl olan ecdadı onu gelecek nesillere rehber olsun diye hazırlıyordu. Beşeriyete kemâlât dersini versin arzuluyordu. İlâhî aşkın ve sevginin yaşandığı bu aile ortamı onu, ilâhî iradenin yönlendirmesine ve Allah Teâlâ’nın dostluğuna seçip mânevî irşada ehil olacağı zamana hazırlıyordu. Annesi Meyasin validemiz de, oğlunun yetişmesine ayrı bir özen gösteriyor ve zaman zaman yanındakilere şöyle diyordu:
“Bu çocuk, Allah Teâlâ’nın bize bir ikramı ve emanetidir. Onu sadece ellerimizle değil, kalplerimizdeki sevgi ile yetiştireceğiz.”
Abdurrahman Tâhî hazretleri küçük yaşlarda Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. İslâmî konularda yetişti. Onun elde ettiği ilmin, yaşamına kattığı bir olgunluk vardı. Bu, onu diğer çocuklardan ayırt ediyordu. Abdurrahman Tâhî hazretleri o günleri şöyle anlatır:
“Annemin güzel terbiyesi sayesinde, ruhlar âleminin sırlarını öğreniyordum. Hiç Allah’tan gafil kalmıyordum. Çocuklarla oynarken bile, kendi kusurlarımı herkesten önce görebiliyordum. Zaman zaman ölümü düşünüyor, Allah’ın azabından korkuyordum. Kendilerinden kötü sözler işittiğimde arkadaşlarımı uyarıyordum. Ama onlar bu duruma bir anlam veremiyordu ve,
‘Neden?’ diye soruyorlardı. Ben de,
‘Çünkü Allah’tan korkuyorum’ diyordum. Çocuklar,
‘Ama biz henüz günahlarımızın yazıldığı yaşa gelmedik ki!’ diye bana karşı çıkıyorlardı.
Ben de bunu anneme soruyordum. Annem bana şöyle diyordu:
‘Yavrucuğum! Arkadaşların doğru söylüyor, ama onlar senin durumunu bilmiyorlar. Çünkü sen, ilim sahibi kişiler arasında büyüdün, onlara göre daha çok bilgin var. Bu yüzden sen, artık âlim gibisin. Elbette diğer arkadaşların, bu durumu bilmedikleri için günah kazanmıyorlar, ancak sen öyle değilsin, sen neyin yanlış neyin doğru olduğunu okudun ve öğrendin.’”
Altın Silsile
Semerkand
Abdurrahman Tâhî hazretlerini doğup büyüdüğü ev, edep ve takvâ evi idi. Babasına Molla Mahmud denilirdi. Şirvanlı idi.
Abdurrahman Tâhî hazretleri annesi yönüyle seyyidlerin halkasına katılıyordu. Annesi nur neslin pâk torunuydu. Dedesi Peygamberimiz’in (s.a.v) torunu Hz. Hüseyin’in (r.a) neslindendi. Adı Molla Muhammed idi. Onların evi âdeta nur bahçesiydi. İlâhî feyiz ve bereket mahalli, insanları çeken ve bir araya getiren mânevî irfan sofrasıydı. Bu sofranın sâkîsi belki bir mürşid-i kâmil değildi, ama herkes onların hanesine “sûfîlerin evi” derdi. Çünkü bu ev sûfîyâne bir yaşam merkeziydi.
Abdurrahman Tâhî hazretleri bu evde yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:
“Henüz küçücüktüm; dedem Molla Muhammed eliyle başımı okşar, nur nazarlarını üzerimde süzer ve şöyle derdi:
‘Evlâdım! Ailemizin büyüklerinden bize intikal eden ilim, aslında dededen oğula geçer. Bizde ilim, bir yaşam tarzıdır. Yaşadığım sürece oğullarımdan âlim sıfatını taşıyabilecek olanı göremedim. Ancak sende ailemizin ilmini ve amelini taşıyabilecek bir emare görüyorum. İnşallah bu ilmi taşıyabilirsin, ümitliyim!’”
Dedesi Molla Muhammed ileri görüşlü, âlim ve kâmil bir zattı. Torunu Abdurrahman’ı ümitlerle ve dualarla yetiştiriyordu. Evlâd-ı Resûl olan ecdadı onu gelecek nesillere rehber olsun diye hazırlıyordu. Beşeriyete kemâlât dersini versin arzuluyordu. İlâhî aşkın ve sevginin yaşandığı bu aile ortamı onu, ilâhî iradenin yönlendirmesine ve Allah Teâlâ’nın dostluğuna seçip mânevî irşada ehil olacağı zamana hazırlıyordu. Annesi Meyasin validemiz de, oğlunun yetişmesine ayrı bir özen gösteriyor ve zaman zaman yanındakilere şöyle diyordu:
“Bu çocuk, Allah Teâlâ’nın bize bir ikramı ve emanetidir. Onu sadece ellerimizle değil, kalplerimizdeki sevgi ile yetiştireceğiz.”
Abdurrahman Tâhî hazretleri küçük yaşlarda Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. İslâmî konularda yetişti. Onun elde ettiği ilmin, yaşamına kattığı bir olgunluk vardı. Bu, onu diğer çocuklardan ayırt ediyordu. Abdurrahman Tâhî hazretleri o günleri şöyle anlatır:
“Annemin güzel terbiyesi sayesinde, ruhlar âleminin sırlarını öğreniyordum. Hiç Allah’tan gafil kalmıyordum. Çocuklarla oynarken bile, kendi kusurlarımı herkesten önce görebiliyordum. Zaman zaman ölümü düşünüyor, Allah’ın azabından korkuyordum. Kendilerinden kötü sözler işittiğimde arkadaşlarımı uyarıyordum. Ama onlar bu duruma bir anlam veremiyordu ve,
‘Neden?’ diye soruyorlardı. Ben de,
‘Çünkü Allah’tan korkuyorum’ diyordum. Çocuklar,
‘Ama biz henüz günahlarımızın yazıldığı yaşa gelmedik ki!’ diye bana karşı çıkıyorlardı.
Ben de bunu anneme soruyordum. Annem bana şöyle diyordu:
‘Yavrucuğum! Arkadaşların doğru söylüyor, ama onlar senin durumunu bilmiyorlar. Çünkü sen, ilim sahibi kişiler arasında büyüdün, onlara göre daha çok bilgin var. Bu yüzden sen, artık âlim gibisin. Elbette diğer arkadaşların, bu durumu bilmedikleri için günah kazanmıyorlar, ancak sen öyle değilsin, sen neyin yanlış neyin doğru olduğunu okudun ve öğrendin.’”
Altın Silsile
Semerkand
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan
» HATME DUASI
Ptsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Perş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-
» ...AŞK...
Perş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-
» Kaside-i Nakşi
Çarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-
» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-
» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-
» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Çarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-
» O, Benim de Evlâdımdır
Çarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-
» TÖVBE etmek ne demektir???
Çarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-
» bizim SEVGİMİZ
Çarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Çarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-
» Yazık sana!..
Çarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-
» bu gün O'nun için bir şey yap!
Çarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-
» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Çarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-
» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-
» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-
» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Çarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-
» Kermese Davet!!!Essen´de
Paz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf