En son konular
Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi
Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 4 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 4 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap
Arama
Ticaretin Sermayesi
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Ticaretin Sermayesi
Şah-ı Nakşibend Hazretleri Gadyut’ta bulunuyordu. Yanında kalabalık bir mürit topluluğu vardı. Şeyh Şâdî ve ev halkı, Hace Hazretlerinin evlerini şereflendirmesinden oldukça memnundular. Bir gece Hace Hazretleri, bir müridinin evine gitti. Şeyh Şâdî ve ailesi Hace Hazretlerinin, bu köyde bulundukları sürece kendi evlerinden ayrılmaması için Allah Teâla’ya çokça dua edip yalvardılar. Sabahleyin Şah-ı Nakşibend Hazretleri Şeyh Şâdî’nin evine geldi:
- Bizim vazifemiz Allah Teala’nın kullarını irşat etmektir. Oysa siz geceleyin yapmış olduğunuz duanızda, Allah Teâla’dan Şeyh Bahaüddin’in bu köyde bulunduğu müddetçe, sizin evinizden başka hiçbir yere gitmemesini istiyorsunuz. Her şeyi sadece kendiniz için istemeniz ne derece doğru olabilir?!..dedi.
Hace Alâüddin Hazretleri anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir bayram günü Karaşi’deyken hastalanmıştı. Hastalığı uzun müddet devam etti. Bir gün gece yarısından sonraydı... Hace Hazretlerini ziyaret etmek ve bayramını tebrik etmek için uzlet ehli olan bir grup geldi. Aralarında çeşitli gruplardan insanlar vardı. Bir müddet sonra, bu kimselerden her biri kendi hâl ve makamlarını Hace Hazretlerine anlatmaya başladılar. Kimi Arapça, kimi Türkçe kimi de Farsça sorular soruyorlardı.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri, gecenin ilerleyen saatlerine kadar bu kişilerin hepsine kendi lisanlarıyla cevap verdi. O gün Hace Hazretleri Eymen Şah’ın evinde misafirdi. Ev halkı, Hace Hazretleri ve müritlerine göstermiş oldukları samimî hizmetlerinden dolayı büyük bereketlere ulaşmışlardı.
Şeyh Hüsrev anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri, bir gün Kasr-ı Ârifan’da şu an türbelerinin bulunduğu bahçenin havuz tarafında bir şeyhle sohbet ediyordu. Yaklaşıp kendisine selâm verdim, selâmımı aldı. Ancak o şeyh, yüzünü bahçe tarafına çevirdi. Hace Hazretleri bana iki kez, ‘Bu zat, Hızır Aleyhisselam’dır.’ dedi.
Ancak ben hiç bir şey söylemedim, sustum ve Allah Teala’nın yardımıyla gönlümde Hz. Hızır’a (a.s) karşı her hangi bir yönelme söz konusu olmadı. İki-üç gün geçti. Daha sonra bir gün Hz. Hızır (a.s)’ı dergâhın bahçesinde, Şah-ı Nakşibend Hazretleriyle konuşurken gördüm. Bunun üzerinden iki ay geçti. Buhara çarşısındayken bir gün, yine Hz. Hızır’ı (a.s) yine gördüm. Bana tebessüm etti, kendisine selâm verdim. Benimle kucaklaştı. Hâlimi hatırımı sordu. Daha sonra Kasr-ı Ârifan’a gittiğimde Hace Hazretleri bana ‘Buhara çarşısında Hızır (a.s) ile karşılaştın mı?’ diye sordu. Ben de olanları anlattım. Ona karşı gönlümün asla meyletmediğimi, tek kalbim olduğunu, onu da mürşidime bağladığımı söyledim.
Şeyh Emir Hüseyin anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir gün beni önemli bir hizmet için Kasr-ı Ârifan’dan Fethâbâd yoluyla Buhara’ya göndermişti. Yola çıkarken, ‘Akşamleyin orada kal, sabahleyin geri dönersin.’ diye tembihledi. Ben yolda giderken nefsimi hep kınıyordum. Hatta nefsim, söylenmemesi gereken şeyleri bile fısıldıyor, ‘Ey kâfir nefis, ne zaman senin şerrinden kurtulurum?’ diyordum, kendi kendime. Bu duygu ve düşüncelerle yol alırken, karşıma nuranî bir zat çıktı. Benim bu davranışımın doğru olmadığını söyledi, pek çok nebi ve velinin çekmiş olduğu sıkıntıları anlattı.
Bu nur yüzlü zat, daha sonra bana bir miktar hamur verdi. "Bu hamuru pişir, ekmeğinden ye!" dedi. Hamuru aldım, fırına gittim. Fırıncı götürdüğüm hamuru görünce çok hayret etti. ‘Ben hayatımda bunun gibi hamur görmedim, sen de kimsin?’ dedi. Ben, ‘Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin müritlerindenim.’ dedim.
Fırıncı hamuru pişirdi. Bu ekmekten birazını kendisine verdim. Gülâbâd şehrine yaklaştığımda yatsı vakti olmuştu. Burnuma elma kokuları geliyordu. Mescidin kıble tarafındaki penceresine bakınca, on dört elma gördüm. Elimdeki ekmekle birkaç elma yiyip orada bir müddet dinlendim. O gece fazla beklemedim doğruca Kasr-ı Ârifan’a gittim. Sabah namazını, Hace Hazretleriyle birlikte kıldım. Namazdan sonra ‘Sana hamuru veren kimdi, biliyor musun?’ dedi. Tanımadığımı söyledim. Hace Hazretleri:
- O büyük zat, Hızır (a.s) idi, dedi.
Müritlerden biri anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri Gadyut’ta bulunuyordu. Ben, dayım ve Bağarslan, üçümüz maddi konularda oldukça sıkıntılı günler yaşıyorduk. Durumumuzu Hace Hazretlerine açtık. Bize şöyle dedi:
- Ticaret yapmanız gerek. Bu iş için Bağarslan bin dinar, dayın yüz dinar ve sen de on dinar versen... dedi.
O sıra ben Bağarslan’ın değil bin, bir dinarlık bir mala bile sahip olmadığını biliyordum. Ben bunun nasıl olacağını düşünürken Hace Hazretleri şunları söyledi:
- Ben sizden dinar hesabıyla değil, sohbetlere katılmanız ve bu yola bağlılığınız ile gerçekleşecek ticaret istiyorum.
Şah-ı Nakşebend / Semerkand Dergisi
- Bizim vazifemiz Allah Teala’nın kullarını irşat etmektir. Oysa siz geceleyin yapmış olduğunuz duanızda, Allah Teâla’dan Şeyh Bahaüddin’in bu köyde bulunduğu müddetçe, sizin evinizden başka hiçbir yere gitmemesini istiyorsunuz. Her şeyi sadece kendiniz için istemeniz ne derece doğru olabilir?!..dedi.
Hace Alâüddin Hazretleri anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir bayram günü Karaşi’deyken hastalanmıştı. Hastalığı uzun müddet devam etti. Bir gün gece yarısından sonraydı... Hace Hazretlerini ziyaret etmek ve bayramını tebrik etmek için uzlet ehli olan bir grup geldi. Aralarında çeşitli gruplardan insanlar vardı. Bir müddet sonra, bu kimselerden her biri kendi hâl ve makamlarını Hace Hazretlerine anlatmaya başladılar. Kimi Arapça, kimi Türkçe kimi de Farsça sorular soruyorlardı.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri, gecenin ilerleyen saatlerine kadar bu kişilerin hepsine kendi lisanlarıyla cevap verdi. O gün Hace Hazretleri Eymen Şah’ın evinde misafirdi. Ev halkı, Hace Hazretleri ve müritlerine göstermiş oldukları samimî hizmetlerinden dolayı büyük bereketlere ulaşmışlardı.
Şeyh Hüsrev anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri, bir gün Kasr-ı Ârifan’da şu an türbelerinin bulunduğu bahçenin havuz tarafında bir şeyhle sohbet ediyordu. Yaklaşıp kendisine selâm verdim, selâmımı aldı. Ancak o şeyh, yüzünü bahçe tarafına çevirdi. Hace Hazretleri bana iki kez, ‘Bu zat, Hızır Aleyhisselam’dır.’ dedi.
Ancak ben hiç bir şey söylemedim, sustum ve Allah Teala’nın yardımıyla gönlümde Hz. Hızır’a (a.s) karşı her hangi bir yönelme söz konusu olmadı. İki-üç gün geçti. Daha sonra bir gün Hz. Hızır (a.s)’ı dergâhın bahçesinde, Şah-ı Nakşibend Hazretleriyle konuşurken gördüm. Bunun üzerinden iki ay geçti. Buhara çarşısındayken bir gün, yine Hz. Hızır’ı (a.s) yine gördüm. Bana tebessüm etti, kendisine selâm verdim. Benimle kucaklaştı. Hâlimi hatırımı sordu. Daha sonra Kasr-ı Ârifan’a gittiğimde Hace Hazretleri bana ‘Buhara çarşısında Hızır (a.s) ile karşılaştın mı?’ diye sordu. Ben de olanları anlattım. Ona karşı gönlümün asla meyletmediğimi, tek kalbim olduğunu, onu da mürşidime bağladığımı söyledim.
Şeyh Emir Hüseyin anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir gün beni önemli bir hizmet için Kasr-ı Ârifan’dan Fethâbâd yoluyla Buhara’ya göndermişti. Yola çıkarken, ‘Akşamleyin orada kal, sabahleyin geri dönersin.’ diye tembihledi. Ben yolda giderken nefsimi hep kınıyordum. Hatta nefsim, söylenmemesi gereken şeyleri bile fısıldıyor, ‘Ey kâfir nefis, ne zaman senin şerrinden kurtulurum?’ diyordum, kendi kendime. Bu duygu ve düşüncelerle yol alırken, karşıma nuranî bir zat çıktı. Benim bu davranışımın doğru olmadığını söyledi, pek çok nebi ve velinin çekmiş olduğu sıkıntıları anlattı.
Bu nur yüzlü zat, daha sonra bana bir miktar hamur verdi. "Bu hamuru pişir, ekmeğinden ye!" dedi. Hamuru aldım, fırına gittim. Fırıncı götürdüğüm hamuru görünce çok hayret etti. ‘Ben hayatımda bunun gibi hamur görmedim, sen de kimsin?’ dedi. Ben, ‘Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin müritlerindenim.’ dedim.
Fırıncı hamuru pişirdi. Bu ekmekten birazını kendisine verdim. Gülâbâd şehrine yaklaştığımda yatsı vakti olmuştu. Burnuma elma kokuları geliyordu. Mescidin kıble tarafındaki penceresine bakınca, on dört elma gördüm. Elimdeki ekmekle birkaç elma yiyip orada bir müddet dinlendim. O gece fazla beklemedim doğruca Kasr-ı Ârifan’a gittim. Sabah namazını, Hace Hazretleriyle birlikte kıldım. Namazdan sonra ‘Sana hamuru veren kimdi, biliyor musun?’ dedi. Tanımadığımı söyledim. Hace Hazretleri:
- O büyük zat, Hızır (a.s) idi, dedi.
Müritlerden biri anlatmıştı:
- Şah-ı Nakşibend Hazretleri Gadyut’ta bulunuyordu. Ben, dayım ve Bağarslan, üçümüz maddi konularda oldukça sıkıntılı günler yaşıyorduk. Durumumuzu Hace Hazretlerine açtık. Bize şöyle dedi:
- Ticaret yapmanız gerek. Bu iş için Bağarslan bin dinar, dayın yüz dinar ve sen de on dinar versen... dedi.
O sıra ben Bağarslan’ın değil bin, bir dinarlık bir mala bile sahip olmadığını biliyordum. Ben bunun nasıl olacağını düşünürken Hace Hazretleri şunları söyledi:
- Ben sizden dinar hesabıyla değil, sohbetlere katılmanız ve bu yola bağlılığınız ile gerçekleşecek ticaret istiyorum.
Şah-ı Nakşebend / Semerkand Dergisi
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan
» HATME DUASI
Ptsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Perş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-
» ...AŞK...
Perş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-
» Kaside-i Nakşi
Çarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-
» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-
» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-
» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Çarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-
» O, Benim de Evlâdımdır
Çarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-
» TÖVBE etmek ne demektir???
Çarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-
» bizim SEVGİMİZ
Çarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Çarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-
» Yazık sana!..
Çarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-
» bu gün O'nun için bir şey yap!
Çarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-
» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Çarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-
» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-
» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-
» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Çarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-
» Kermese Davet!!!Essen´de
Paz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf