En son konular
Istatistikler
Toplam 40 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: sivereklisofi
Kullanıcılarımız toplam 840 mesaj attılar bunda 375 konu
Kimler hatta?
Toplam 2 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 2 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 188 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 6:26 pm tarihinde online oldu.
Giriş yap
Arama
Unutma Beni
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Unutma Beni
Baba Sahib-i Semerkand adındaki mürit anlatır :
- Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin yüksek makamı ve kerametleri şöhret bulmuştu. Oysa ben Hace Hazretlerini hiç ziyaret etmemiştim. Ama bir gün, bende öylesine şiddetli bir arzu meydana gelmeye başladı ki duramıyordum. Bir an önce Hace Hazretlerinin sohbetleriyle şereflenmek istiyordum. Buhara'ya gitmek üzere Semerkand'dan yola çıktım. Buhara'ya ulaştığımda, bir hana yerleştim. Henüz hiç kimseyle görüşmemiştim bile. Ona bir an önce kavuşabilmek amacıyla handa fazla duramadım. Yolda bir kalabalıkla karşılaştım. Bu arada gönlümden, 'Hace Hazretleriyle karşılaştığımda, herhalde bana bir miktar içecek süt verir' diye düşünüyordum. Ben ilerlerken önümdeki kalabalık durdu. Kalabalığın arasında, velayet eserleri göze çarpan nurâni bir zaf bana yöneldi ve şöyle seslendi:
- Ey Baba Sahib-i Semerkand!..
Oysa ben daha önce bu zatla karşılaşmamıştım. 'Bu kişi beni nasıl tanıdı?' diye doğrusu hayret ettim. Ancak kendi kendime, 'bu nurlu yüzlü insan, Şah-ı Nakşibend Hazretleri olmasın?!..' dedim. Hakikaten de öyle oldu. Hace Hazretleri, bana Semerkand alimlerinin durumlarını sordu. Hane-i Saâdet'ine girdiğimizde, onun tasavvuf anlayışında, âdet olduğu şekilde oturmuş dervişler gördüm. Onun sohbetleri sevgi doluydu, gönülleri cezbeden apayrı bir yönü vardı. Çok zaman geçmedi, yanıma gelip oturdu. Bana :
- Bu tandır ekmeği ve süt senin nasibin. Ama bunu sadece sen yiyeceksin! Böyle basit şeylerle, kıymetli zihnini meşgul etme!.' dedi.
Bir Kurban bayramıydı... Şah-ı Nakşibend Hazretleri Buhara'da bir müridinin evini şereflendirmişti. O gün orada bulunanlardan biri anlatmıştı :
- Bugün bayram, annemi ziyaret edip bayramını kut-lasam, dedim. Hem bu davranışım Hace Hazretlerinin de hoşuna gider. Belki bana üç dirhem, üç badem verir. Bir de birlikte yemek yeme şerefine ulaşabilsem!.. diye düşünüyordum. Derken bayram namazını kıldık. Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir ara bana 'valideni ziyaret edip bayramını kutla' buyurdu.
İşte bu ziyaret sonrasıydı. Hace Hazretlerinin evine gittim. Yanına çağırdı, içeriye girdiğimde odadakileri dışarı çıkartmıştı. O sırada içeriye üç kişi girdi. Ellerinde, dirhem ve bademler vardı. Hace Hazretleri 'sen bugün, anneni ziyaret etmenin mükafatı olarak üç şey istemiştin. Bunları al. Allah Teala'nın yardımıyla isteklerine kavuştun. Ama bu tür şeyleri istemek hoş değil!..' dedi.
Hace Hazretleri ilk hac ibadetinden dönüyordu. Beraberinde alim zat Mevlana Muhammed Herevî de bulunuyordu. Mânan denilen yerleşim alanına ulaştılar. Mevlana Muhammed, Hace Hazretlerini görmek için Bağdat'tan gelmişti. Hace Hazretleri, dervişlerin toplandığı bir sırada bu zatı yanına çağırdı ve ona :
- Sana fayda verecek şeye hazırlan ! dedi.
Bunun neticesinde Mevlana Muhammed Herevî kendinden geçti. Hace Hazretleri ona, kendine gelmesini söyleyince, Muhammed Herevi uyandı. Ancak yine kendine hakim olamadı ve kendinden geçti. Bir müddet sonra Hace Hazretleri ona teveccüh etti. Onun hâli daha da değişti. Yine bu kez Hace Hazretleri ona, 'iyice uyan!.. Fırsattan yararlan, çünkü nasiplenmen için çok az bir zaman kaldı!' buyurdu. Bunun üzerine Mevlana Muhammed Herevî, Şah-ı Nakşibend Hazretlerine döndü. Hace Hazretleri ona teveccüh ederek yardım etti. Bu şekilde, belki bir saat geçmişti. Nihayet Hace Hazretleri, Mevlana Muhammed Hefevî'ye 'Ey müslümanL.İşte bu, Ğarbân bostanındaki konuşma yerinizdir' dedi.
Mevlana Muhammed, Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin bu sözlerini işitir işitmez gözyaşlarına boğuldu. Adeta üs-tünü-başını paralamaya başlamıştı. Derken biraz sakin-leşti, kendine gelir gibi oldu. Orada bulunanlar, kendisine Hace Hazretlerinin 'Ğarbân Bostanı' hakkındaki sözlerinin ne anlam taşıdığını sordular. Mevlana Muhammed Herevî, başladı hadiseyi anlatmaya : .
- Bir arkadaşımla birlikte Herat'taydık. 'Ğarbân Bostanı' denilen bir yer vardı, oturuyorduk. Bir ara arkadaşım bana; 'bir gün, Allah Teala'nın sevgili kullarından birinin sohbetine ve bu sohbetin sana kazandırdığı muhabbetle nice güzelliğe ulaşırsan, sakın beni unutma!..' demişti. Aslında Ğarbân Bostanı'ndaki arkadaşımın bu sözlerini bir türlü zihnimden söküp atamıyordum. Ancak ben, Hace Hazretlerinin iltifatlarına ulaşınca, bu manevi güzellikle meftun oldum. Arkadaşımı ve sözlerini unuttum. İşte mesele bul...Ama Hace Hazretlerinin konuyu bildiğini anlayınca, bu konudaki hassasiyetim bir kat daha arttı. Ben yıllar var ki böylesine kamil bir mürşit aradım durdum. Ancak zamanımızın kutbu, Şah-ı Nakşibend Hazretleri gibi bir veli bulamadım.
Alıntı
- Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin yüksek makamı ve kerametleri şöhret bulmuştu. Oysa ben Hace Hazretlerini hiç ziyaret etmemiştim. Ama bir gün, bende öylesine şiddetli bir arzu meydana gelmeye başladı ki duramıyordum. Bir an önce Hace Hazretlerinin sohbetleriyle şereflenmek istiyordum. Buhara'ya gitmek üzere Semerkand'dan yola çıktım. Buhara'ya ulaştığımda, bir hana yerleştim. Henüz hiç kimseyle görüşmemiştim bile. Ona bir an önce kavuşabilmek amacıyla handa fazla duramadım. Yolda bir kalabalıkla karşılaştım. Bu arada gönlümden, 'Hace Hazretleriyle karşılaştığımda, herhalde bana bir miktar içecek süt verir' diye düşünüyordum. Ben ilerlerken önümdeki kalabalık durdu. Kalabalığın arasında, velayet eserleri göze çarpan nurâni bir zaf bana yöneldi ve şöyle seslendi:
- Ey Baba Sahib-i Semerkand!..
Oysa ben daha önce bu zatla karşılaşmamıştım. 'Bu kişi beni nasıl tanıdı?' diye doğrusu hayret ettim. Ancak kendi kendime, 'bu nurlu yüzlü insan, Şah-ı Nakşibend Hazretleri olmasın?!..' dedim. Hakikaten de öyle oldu. Hace Hazretleri, bana Semerkand alimlerinin durumlarını sordu. Hane-i Saâdet'ine girdiğimizde, onun tasavvuf anlayışında, âdet olduğu şekilde oturmuş dervişler gördüm. Onun sohbetleri sevgi doluydu, gönülleri cezbeden apayrı bir yönü vardı. Çok zaman geçmedi, yanıma gelip oturdu. Bana :
- Bu tandır ekmeği ve süt senin nasibin. Ama bunu sadece sen yiyeceksin! Böyle basit şeylerle, kıymetli zihnini meşgul etme!.' dedi.
Bir Kurban bayramıydı... Şah-ı Nakşibend Hazretleri Buhara'da bir müridinin evini şereflendirmişti. O gün orada bulunanlardan biri anlatmıştı :
- Bugün bayram, annemi ziyaret edip bayramını kut-lasam, dedim. Hem bu davranışım Hace Hazretlerinin de hoşuna gider. Belki bana üç dirhem, üç badem verir. Bir de birlikte yemek yeme şerefine ulaşabilsem!.. diye düşünüyordum. Derken bayram namazını kıldık. Şah-ı Nakşibend Hazretleri bir ara bana 'valideni ziyaret edip bayramını kutla' buyurdu.
İşte bu ziyaret sonrasıydı. Hace Hazretlerinin evine gittim. Yanına çağırdı, içeriye girdiğimde odadakileri dışarı çıkartmıştı. O sırada içeriye üç kişi girdi. Ellerinde, dirhem ve bademler vardı. Hace Hazretleri 'sen bugün, anneni ziyaret etmenin mükafatı olarak üç şey istemiştin. Bunları al. Allah Teala'nın yardımıyla isteklerine kavuştun. Ama bu tür şeyleri istemek hoş değil!..' dedi.
Hace Hazretleri ilk hac ibadetinden dönüyordu. Beraberinde alim zat Mevlana Muhammed Herevî de bulunuyordu. Mânan denilen yerleşim alanına ulaştılar. Mevlana Muhammed, Hace Hazretlerini görmek için Bağdat'tan gelmişti. Hace Hazretleri, dervişlerin toplandığı bir sırada bu zatı yanına çağırdı ve ona :
- Sana fayda verecek şeye hazırlan ! dedi.
Bunun neticesinde Mevlana Muhammed Herevî kendinden geçti. Hace Hazretleri ona, kendine gelmesini söyleyince, Muhammed Herevi uyandı. Ancak yine kendine hakim olamadı ve kendinden geçti. Bir müddet sonra Hace Hazretleri ona teveccüh etti. Onun hâli daha da değişti. Yine bu kez Hace Hazretleri ona, 'iyice uyan!.. Fırsattan yararlan, çünkü nasiplenmen için çok az bir zaman kaldı!' buyurdu. Bunun üzerine Mevlana Muhammed Herevî, Şah-ı Nakşibend Hazretlerine döndü. Hace Hazretleri ona teveccüh ederek yardım etti. Bu şekilde, belki bir saat geçmişti. Nihayet Hace Hazretleri, Mevlana Muhammed Hefevî'ye 'Ey müslümanL.İşte bu, Ğarbân bostanındaki konuşma yerinizdir' dedi.
Mevlana Muhammed, Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin bu sözlerini işitir işitmez gözyaşlarına boğuldu. Adeta üs-tünü-başını paralamaya başlamıştı. Derken biraz sakin-leşti, kendine gelir gibi oldu. Orada bulunanlar, kendisine Hace Hazretlerinin 'Ğarbân Bostanı' hakkındaki sözlerinin ne anlam taşıdığını sordular. Mevlana Muhammed Herevî, başladı hadiseyi anlatmaya : .
- Bir arkadaşımla birlikte Herat'taydık. 'Ğarbân Bostanı' denilen bir yer vardı, oturuyorduk. Bir ara arkadaşım bana; 'bir gün, Allah Teala'nın sevgili kullarından birinin sohbetine ve bu sohbetin sana kazandırdığı muhabbetle nice güzelliğe ulaşırsan, sakın beni unutma!..' demişti. Aslında Ğarbân Bostanı'ndaki arkadaşımın bu sözlerini bir türlü zihnimden söküp atamıyordum. Ancak ben, Hace Hazretlerinin iltifatlarına ulaşınca, bu manevi güzellikle meftun oldum. Arkadaşımı ve sözlerini unuttum. İşte mesele bul...Ama Hace Hazretlerinin konuyu bildiğini anlayınca, bu konudaki hassasiyetim bir kat daha arttı. Ben yıllar var ki böylesine kamil bir mürşit aradım durdum. Ancak zamanımızın kutbu, Şah-ı Nakşibend Hazretleri gibi bir veli bulamadım.
Alıntı
-DERGAH-- Mesaj Sayısı : 795
Kayıt tarihi : 30/10/08
:: TASAVVUF :: Ehl-i Suffa :: Altın Silsile
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Eyl. 27, 2010 4:38 am tarafından sofyan
» HATME DUASI
Ptsi Şub. 22, 2010 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» Kulun yaratılışının nedeni aşktır
Perş. Tem. 23, 2009 11:25 pm tarafından -DERGAH-
» ...AŞK...
Perş. Tem. 23, 2009 11:13 pm tarafından -DERGAH-
» Kaside-i Nakşi
Çarş. Tem. 22, 2009 9:02 pm tarafından -DERGAH-
» S.İhsan Erol'un "Mahserin Halleri" sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 9:01 pm tarafından -DERGAH-
» S.Ihsan Erol´dan GAFLET sohbeti
Çarş. Tem. 22, 2009 8:58 pm tarafından -DERGAH-
» Tasavvuf "Samimiyet" tir
Çarş. Tem. 22, 2009 8:53 pm tarafından -DERGAH-
» O, Benim de Evlâdımdır
Çarş. Tem. 22, 2009 8:49 pm tarafından -DERGAH-
» TÖVBE etmek ne demektir???
Çarş. Tem. 22, 2009 8:47 pm tarafından -DERGAH-
» bizim SEVGİMİZ
Çarş. Tem. 22, 2009 8:46 pm tarafından -DERGAH-
» AHLAKI Güzelleştirmek İçin ESMÂÜ’ L HÜSNA
Çarş. Tem. 22, 2009 8:39 pm tarafından -DERGAH-
» Yazık sana!..
Çarş. Tem. 22, 2009 8:27 pm tarafından -DERGAH-
» bu gün O'nun için bir şey yap!
Çarş. Tem. 22, 2009 8:24 pm tarafından -DERGAH-
» Kalben Allah’a YÖNEL ki O’nun LÜTUFLARI gelsin
Çarş. Tem. 22, 2009 8:21 pm tarafından -DERGAH-
» En Büyük Kalkan "ZİKRULLAH"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:18 pm tarafından -DERGAH-
» 33 kalemde "HAMDOLSUN"
Çarş. Tem. 22, 2009 8:17 pm tarafından -DERGAH-
» Allah (cc)'a Kulluk ve Samimiyette Kararlı Olmak
Çarş. Tem. 22, 2009 8:15 pm tarafından -DERGAH-
» Kermese Davet!!!Essen´de
Paz Mayıs 17, 2009 10:04 pm tarafından tasavvuf